Tutuklama Tutkusu

Silivri’deki duruşmalardan dün dört tahliye çıktı. Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk ve Sait Çakır… Öncelikle dört isme de geçmiş olsun diyelim ve tahliyeler için de bir hatadan dönüldü yorumunu yapalım. Ama iş burada bitmiyor.

İçeride yılları sair tutuklu olarak yargılananları, bu tahliyelerin sarhoşluğuyla unutmamak gerekir. Altı çizilmelidir ki hukuk olağanüstü bir karar vermemiştir. Sadece olması gereken tavrı sergilemiştir.

Bu ülkede Adalet Bakanı’nın bir soru önergesine verdiği yanıtta uzun tutukluluk süreleriyle ilgili büyük bir dram yaşandığı gözler önüne serilmiştir. Cezaevlerinde bulunanların yarısı tutuklu… Yani yargılama sürerken, başvurulması gereken en son yöntem olan, tutuklu yargılama, rutin bir işlem haline dönüşmüş, tutukluluk tutkusu halini almıştır.

Oysa hukukçuların da üzerinde durduğu gibi, iç ve dış hukuk, yani uluslararası hukuk, bireyin özgürlüğünün kısıtlanmaması üzerinde duruyor. Peki bizde ne oluyor? Madem hakkında dava açıldı, tutukla gitsin.

Üstelik ‘masumiyet karinesi’ dikkate alındığında, toplumda oluşan algı açısından da çok ciddi ikinci bir mağduriyet ortaya çıkıyor. Medyanın da etkisinin yüksek olduğunu belirterek, tutuklanan insanların sanki mahkûm olmuşçasına toplum nezdinde kabul görmesi, yargılamada masum çıkmanın da önemini ortadan kaldırıyor.

Tutukluluk tutkusunun bir an önce bu ülkenin, daha da önemlisi yargının üzerinden kalkması gerekiyor. Gelelim işin ikinci boyutuna… Şimdi bu saatten sonra basın özgürlüğü açısından ortaya konulacak tavır çok önemli.

Tutuklanarak mağdur edilen, basılmamış kitapları toplatılan meslektaşlarımı konudan ayrı tutuyorum. Onlar açısından bu tahliyeler sevindiricidir ve hepimiz aynı duyguları önce ‘insan olarak’ paylaştık.

Fakat medyanın sorumluluğu burada bitmiyor. Oda TV ile basın özgürlüğü üzerindeki baskıların farkına varanlar var bu ülkede. Oysa bu olaydan önce de gazeteciler, yaptıkları işlerden dolayı tutuklandı. Fakat basın meseleye ‘yok hükmünde’ yaklaştı.

Şimdi aynı hataya tekrar düşülmemeli. Sadece basın mensupları için değil, Türkiye’de haksız ve uzun tutukluluk süreleri gündemden düşürülmemeli. Bu mesele gündeme geldiğinde ‘herkese dokunulabilir, herkes yargılanabilir’ gibi anlaşılmaz bir savunma mekanizması  oluşuyor.

Peki şimdi bu tahliye olan meslektaşlarımızın yargılaması sürmeyecek mi? Elbette sürecek. Yani herkes yargılanabilir, herkes elbette hukuk önünde eşittir. Ama bu yargılama sonrasında Ferhan Şensoy’un filminde olduğu gibi ‘Pardon’ noktasından kurtarılmalıdır.

Şayet niyetimiz bir hukuk devletinde yaşamaksa…

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir