Çetin Ünsalan – Üzüntü sadece gidenlere mi?

Türk sanayisinden bir koca çınar daha göçüp gitti. ‘Ticaret bireyleri, sanayi toplumları zenginleştirir’ diyen İbrahim Bodur… Bazı sözler vardır ki bir cümleden daha fazlasıdır. Sadece İbrahim Bodur değil, iki isim daha sayacağım sizlere? Asım Kocabıyık ve Hasan Yelmen.

 

Elbette bu ülkenin sanayileşme yolculuğunda katkı veren çok sayıda isim var. Daha çok yakın zamanda kaybettiğimiz Mustafa Koç gibi nicelerini saymak mümkün. Fakat özellikle bu üç ismi anmamın nedeni başka…

 

Hataları ya da doğruları, eksikleri ya da fazlaları olmuş mudur? Şüphesiz… Fakat her üç ismi de özel kılan, hem yakın dönemde kaybetmiş olmamız, hem de Türkiye’nin sanayileşme yolculuğuna tanıklık etmiş ve bu süreçte mütevazılıklarını kaybetmeden sanayici kalabilmiş isimler olmalarıdır.

 

Hasan Yelmen’i bizzat tanıdım. Çok farklı ortamlarda sohbet etme olanağına kavuştum. Eğitime, gelişmeye verdiği önemi, dericiliğe literatür bırakma kaygısını, gerçekleştiremediği müze hayalini biliyorum.

 

İbrahim Bodur’un yıllarca meslek liselerinde verdiği sertifika törenlerini izledim. Çocuklarına verdikleri terbiyeye, olgunluğa, alçak gönüllüğe şahit oldum.

 

Asım Kocabıyık ile bir kere kesişti yollarımız. Özel bir röportaj için evinde ziyaret ettim. Tüm gününü bize ayırmıştı ve gazeteciliğin ötesinde misafir gibi karşılanmış, eşinin yaptığı yemeklerle sofraya oturmuş, tüm güne yayılan bir röportajı yaşamıştık.

 

Kimi zaman Türkiye’nin sanayi yolculuğunu, kırılmalarını, kimi zaman kütüphanesindeki Atatürk kitaplarını inceleyip, dinlemiştim. Ve tam bir aile insanıydı.

 

Her birinin kazandıkları dönemler de, kaybettikleri dönemler de olmuştu. Fakat batsalar da, kazandıkları anda ticarete değil, makineler alıp, tekrar üretime yönelmişlerdi. Ticaret yapsalar da, oradan geleni esas değil, sanayi için finansman olarak görmüşlerdi. Ürettiklerini ihraç etmenin yollarını aramışlardı.

 

Peki üretim ne ile mümkün? Makinelerle mi? Onlar herkes gibi düşünmeyenler oldukları için bu üçlemenin içinde yer alıyorlar. Mesleki eğitime kaynak aktarmış, okullar kurmuş, bu okullarda bilgilerini aktarmak için gerektiğinde hocalık yapmış isimlerden bahsediyoruz.

 

Bugün fabrikaları bir yanda, ama yetiştirdikleri gençler asıl ortada. Yeni kuşaklarda sanayici ahlâkını yerleştirmek için çalışan, iş değil meslek kavramını öne çıkaran bu üç ismin, o gencecik dimağlara verdiği nasihatlara defaten tanık oldum.

 

Şüphesiz bu yitirmenin insani üzüntü boyutu var. Ama ben daha büyük bir riskten ve kayıptan bahsediyorum. Onlar yatırım yapmak için para kazandılar; kazandıklarını da tekrar işlerine, hatta iş kollarına döndürdüler. Onlar sanayici idiler. Böyle yaşadılar; böyle göçtüler.

 

Bir büyüğüm sanayiciliği meyve bahçeciliğine benzetmişti. Dikersin, beklersin, emek verirsin ve yıllar içinde karşılığını alırsın. Sanayici ruhlu değilsen, ekip hasat etme telaşına düşersin demişti. Bu, başka bir ruhtu.

 

Şimdi ise o dönemin gerçek sanayicileri tek tek aramızdan ayrılıyorlar. Yani Türk sanayisinin hafızaları tek tek yitiriliyor. Yerlerine, istisnalar olmakla birlikte kendisine sanayici diyen tüccarları geride bırakarak.

 

Bu isimlerin hayatları iyi inceleyin. Orada Türk ekonomisinin tekrar hangi ruhla çıkması gerektiğini bulacaksınız ve belki de gerçekten sanayici olmaya karar vereceksiniz.

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir