Çetin Ünsalan – Monolog  

Türkiye’de bir hastalık var ki hiç kimse değinmiyor. Ölümcül bir niteliğe de sahip. Çünkü bu nedenle hiçbir sorun çözülmüyor ve muhatabıyla da buluşamıyor. Hangi parti liderine bakarsanız bakın durum aynı.

 

Gün içerisinde bir takım toplantılara gidiyorlar ya da heyetler ağırlıyorlar. Fakat söz konusu toplantı televizyondan yayınlanıyorsa ya da ertesi gün haber olacak bir ortamdaysa buluştukları heyetin dertlerini dinlemiyor veya çözümlerini anlatmıyorlar.

 

Söz konusu lider çıkıyor kürsüye; ne anlatmak istiyorsa onu anlatıyor. Salondakiler de garip garip dinliyorlar. Hiç kimse de sesini çıkarmıyor. Örnek mi? Kemal Kılıçdaroğlu işadamlarıyla buluşuyor; iş dünyasının beklentileri dışında her şeyden bahsediyor; ona da ucundan değiniyor. Ama muhatabı günün konusuna göre, Cumhurbaşkanı ya da Başbakan.

 

Devlet Bahçeli olası rakiplerini anlatıyor; Başbakan bilmem ne heyetini kabulünde ana muhalefete yanıt veriyor; Bakanlar Beştepe’nin hoşuna gidecek mevzu ne ise, onunla ilgili konuşuyor. Örnekleri tüm siyasetçiler için çoğaltmak mümkün.

 

Elbette bu işin bugün itibariyle piri Cumhurbaşkanı Erdoğan. Muhtarları toplayıp Avrupa Birliği’ni şikâyet edebiliyor. Zaten o muhtarlar toplantısını anlayabilmiş değilim. Sürekli Cumhurbaşkanı konuşuyor. Oysa bunun için muhtarların Beştepe’ye gelmesine gerek yok ki.

 

Ağzını açtığı anda 12 kanal birden canlı yayına geçiyor; kahvede izleyebilirler. Ben o toplantılarda bugüne kadar birkaç garip haykırışın dışında konuşabilen muhtara rastlamadım.  Yine son örnek Cumhurbaşkanı, öğretmenler günü dolayısıyla öğretmenlerle bir araya gelip Rusya’dan bahsediyor.

 

Eğitimle ilgili tüm sorunları ortadan kalkmış olacak ki, öylece dinleyip, uçak düşürülmesini alkışlama pervasızlığına girişen öğretmenleri saymıyorum bile. Cumhurbaşkanı bile ‘bu alkışlanacak konu değil’ demek zorunda kaldı.

 

Oysa ben geçmişte Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan gibi birçok Başbakan’ı takip ettim. Böyle bir gariplik yoktu. Hele Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı iken örneğin sanayi odasının toplantısına gittiyse, herkesi dinler, tek tek not alır; kürsüye gelince de tek tek yanıt verirdi. İstenen yanıttı; değildi, o apayrı bir konu.

 

Fakat bugünün siyasetçileri tavernaya gidip, evdeki kedisinin hastalığını anlatan bir tavır içerisindeler. İç sorunlarda da dış sorunlarda da konuşma özürlü bir durum var. Bunu anlamak mümkün değil. Elbette büyük bir sükûnetle onları dinleyenleri de…

 

Bu siyasiler içte ya da dışta sürekli farklı ortamlarda birbirlerinin arkasından, birbirlerine laf yetiştiriyorlar. Ne gariptir ki bir araya gelip iki lafın belini kıramıyorlar. Madem bu kadar birbirinizle konuşmaya hasretsiniz; çıkın televizyonda herkesin önünde konuşun, mesele diyaloğa dönsün.

 

Belki o zaman derdini ya da çözüm önerisini size anlatmak için gelen ya da sizlerle bir araya gelen insanları dinlemeye vaktiniz olur. Çünkü yaptığınız işin adı iletişim değil. Karşısındakinin konuşma hakkı bile bulunmadığı, kuru, sıkıcı, boş bir monolog.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir