Çetin Ünsalan – Yaşasın; açık azaldı

Bugün hep birlikte bir hikâye yazalım.

 

Küçük bir atölyemiz olsun. Burada ürettiğimiz takım elbiseleri de açtığımız mütevazı dükkânımızda satıyor olalım. Yan mahallede de bir rakibimiz var. Fakat o bizden daha büyük çaplı bir pazara sahip. Üç dört mahalleye birden hitap ediyor.

 

Zaman içerisinde bizden mal almaya karar veriyor; zira bazı ürünlerin imalatından çekilmiş. Biz takım elbise yaparken, o teknolojiyi kullanarak su geçirmez, sağlığa uygunluk gibi bir takım kriterleri ürünlerine katıp, farklı bir alana kaymış. Yani artık hem rakibimiz, hem de müşterimiz. Fakat kendisine mal satabilmemiz adına bazı yatırımlara girmemiz gerekiyor.

 

Kullanmadığı makineleri bize satabileceğini söylüyor. Sermayemiz olmadığını belirttiğimizde de kredi açabileceğini vurguluyor; kabul ediyoruz. Kendisinden faizle aldığımız para ile, kullanmadığı makineleri satın alıp, onun mahallesinde boşalttığı alana ve ona ürün satıyoruz.

 

Süreç içinde farklı ürünlerle bizim mahallede boy göstermeye başlıyor. Aileniz de müşterisi oluyor. Bir süre sonra bakıyorsunuz ki mal satıp 150 TL alabilmek için 105 TL’lik kumaşı, makineyi, ipliği ondan alır hale gelmişsiniz. Olayın çapı o kadar büyümüş ki, bazı ürünlerle mahallenizde ticaret yapmaya başlayan rakibiniz yılsonunda size 250 TL’lik mal satıyor.

 

Özetle bir yıl içerisinde 150 TL’lik mal satmak için, üretmek adına 105 TL’yi, toplamda da 250 TL’yi cebine koyuyorsunuz. Ayrıca kullandırdığı kredi, sattığı makineler ile alt alta topladığınızda anormal bir açığınız oluşuyor. Böyle bir ilişkiyi sorgular mısınız? Herkes sorgular… Ama siz yıllarca bunun iş yapabilmek ve işleri geliştirebilmek adına kaçınılmaz olduğunu anlatıyorsunuz.

 

Akabinde ekonomik kriz oluyor ve siparişlerini azaltıyor. Artık daha az sipariş veriyor. 150 TL’lik geliriniz azalıyor. Doğal olarak üretimi yavaşlatıyorsunuz ve 105 TL’lik üretim için ihtiyacınız olan alımı da ondan daha az yapar hale geliyorsunuz.

 

Fakat bu arada bir şey daha oluyor. İkili ticaret hacminizin daralmasına paralel açık pozisyonunuz da geriliyor. Lakin cebinize de daha az para girdiği için eskiden kalan borcunuzu, oranı azalsa da ödemekte sıkıntı yaşıyorsunuz.

 

Bu satışa güvenerek yaptığınız tüm yatırım, size daha pahalı hale geliyor. Yıllarca değiştirmediğiniz bu yapının sonucu olarak iflasa koşuyorsunuz. İflas riskinizi mi konuşursunuz, her yıl verdiğiniz ama artık finanse edemediğiniz açıktaki azalmayı… Cevabı çok acık değil mi?

 

İşte bu örnek Türkiye’nin dış ticaret politikasının ve cari açık sorununun gündelik hayata uyarlanmış halidir. Şimdi dış ticaret açığı düştüğü ve cari açık da azalacağı için sevinenler var. Oysa sorununuz ortadan kalkmadı. İş yapamadığınız için zararınızın artış yüzdesi düşüyor.

 

Bu bir başarı mıdır? Eğer Türkiye’nin ihracatındaki yüksek teknolojik ürünlerin oranı yüzde 3,5 civarındaysa hayır. Ama ülkede neyin haberi yapılıyor? Dış ticaret açığındaki azalışın… Oysa artık gündeminiz açık değil, yanlış kurgu nedeniyle iflas riskiniz. Şimdi tekrar soruyorum. Cari açık ve dış ticaret açığı düştü mü?

 

Evet. Neden? Çünkü artık iş yapamıyorsunuz. Yarın işler açıldığında sorun yine ortadaysa, düşen açık hızına sevinmek yerine, iflasınızın nedenini sorgulayın. Aksi takdirde hesaplaşma vakti geldiğinde, borcunuzu ödemeyemezseniz karşınızda göreceğiniz tek bir muhatap var: Haciz memuru…

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir