Yumuşak iniş ihtimali var mı?

Küresel düzeyde belirsizlik ve kırılganlık yüksek düzeyini korur iken, euro bölgesi ve Türkiye ekonomisine ilişkin algılamaların iyice olumsuzlaştığı bir haftayı geride bıraktık. Yunanistan’ın borç yapılandırmasına ilişkin gelişmeler euro bölgesini sarsmaya devam etti, Merkez Bankası Para Kurulu sonrasında Türkiye riskine düşkün olumsuz algılamalar finansal piyasalarımızı etkisi altına aldı. Türk Lirası diğer paralara karşı değer kaybetti, sermaye piyasalarımız satış baskısı altında bunaldı, genel seçimler sonrasına ilişkin belirsizliğin hatırı sayılır ölçüde arttığı gözlendi. Yabancı yatırımcı algılamalarındaki olumsuz değişimin ortaya çıkan sonuçta daha belirleyici olduğu dikkat çekti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizlerine dokunmadan para politikasını zorunlu karşılık oranlarını yükselterek sıkılaştırmış olmasına rağmen kredi hacmindeki artış hızının ve cari açıktaki yükselişin gaz kesmeden eski eğilimine devam etmesi algılamaların bozulmasında etkili oldu, yumuşak iniş ihtimali azaldı. Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri tarihi dip seviyelerde tutuyor olmasına rağmen yabancı yatırımcılar söz konusu oranın yüzde 50 kadar daha fazlasını bankacılık kesiminde buluyor olmalarına rağmen Türkiye risklerini azaltmaya başlamış olması olumlu düşünmeye izin vermiyor. Başka bir deyişle Merkez Bankası kısa vadeli faizleri yükseltmeye başlamış olsa bile Türk Lirası değerlenmeyecek, değer kaybedecekti, sonuçta para ilgisi terse çevrilemeyecekti… Bu tablo hem fiyat hem de finansal istikrar açısından olumlu düşünmeyi engelliyor, döviz kuru ve enflasyona ilişkin endişeleri tırmandırıyor. Sonuçta Merkez Bankası’nın hareket yeteneği daralıyor, para politikasının eğilimler üzerindeki etkinliğinin önemli ölçüde azaldığı gerçeği sıkıntı yaratıyor. Durum böyle olunca son para kurulu toplantısında neden pasif bir tavır benimsendiğini anlamak tabii zor olmuyor!..

Bankacılık sisteminin mevduatlara ödediği faizler dikkate alınması zorunlu şekilde arttırmasına rağmen kredi talebini önemli ölçüde karşılamaya devam etmesi ve kısa vadeli finansman ihtiyacını faiz marjındaki olumsuzlaşmaya görmezden gelerek arttırması tuhaf bir çelişki oluşturuyor hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı kanaati güçleniyor. Mevduatlara ödenen faizlerdeki yükselişi vadelerin azaltılmaya çalışılması ile açıklamak pek gerçekçi görünmüyor, eğer durum böyle olsa idi kısa vadeli mevduatlara verilen faizler yükseltilmez düşürülür idi… Mevduat faizlerindeki yükseliş para politikasındaki sıkılaşmanın bir sonucudur ve Türkiye riskindeki tehlikeli tırmanışı gözler önüne sermektedir; bu durumda kısa vadeli finansman ihtiyacındaki tehlikeli tırmanışı azaltmak adına kredi hacmindeki artışın hızla durması gerekir iken tam aksine söz konusu olması gelişmelerin kontrolden çıktığı anlamında olabilir. Aksini iddia eden yorum ve değerlendirmelerin masal olmaktan öteye gidebileceğini düşünmek ise ya çok saflık yada çaresizlik anlamına gelebilir. Mali sistemin akıntıya karşı yüzmeye çalıştığı ve direncinin azalmakta olduğu gerçeklerini değiştiremez…

Mali sistemin cari açıktaki büyümeye ve para politikasındaki sıkılaşmaya bağlı olarak, kısa vadeli finansman ihtiyacındaki tırmanışa kayıtsız kalması ve belirsizliğe meydan olunması, normal bir durum sayılamaz. Ancak mevcut stratejinin katılığı, risklerin büyük ölçüde mali sektörde, konsolide olmuş olması ve pozisyonların yönetilebilir olmaktan çıkmış olması durumunda ortaya çıkabilir, akıntıya karşı yüzmek ve sorunları ağırlaştırmak pahasına pozisyonları koruma çabasının bir sonucu olabilir. Özetle söylemek gerekir ise risk yönetimi iyice hantallaşmış pozisyonlar nedeniyle yapılamadığı için piyasalar manipüle edilir! Belirsizlik ile kırılganlık artışı görmezden gelinir, düzenleyici kurumlardan gelen uyarı ve çağrılara kayıtsız kalınır, onların kendilerine uyması beklenir ve bunun alternatifsiz olduğu düşünülür!.. Kredi portföyünün görünümündeki korumak adına artış hızının düşmesine yön verilmez döviz kuru ve enflasyonda yaşanacak yükselişi bunların varlık değerleri üzerindeki olumsuz etkisini geciktirmek üzere mevduatlara gereken oranda yüksek faiz verilir; kendileri gibi düşünmeyenler görmezden gelinir!.. Siyasi iradenin, Merkez Bankası’nın BDDK’nin bu yaklaşımı sonlandırmak üzere aldığı ve alacağı kararlara duyarsız kalınır…. Finanse edebildiğimiz sürece cari açık sorun yaratmaz söylemi dile getirilmesi bile saadet zinciri kırılıncaya kadar sürdürelebilir olmayan rotada ısrar edilir!..

Yaşanan gelişmeleri mali sektör ve ortaya çıkan tepkiler çerçevesinde incelediğimizde yumuşak inişin söz konusu olmadığı bir tablo görüyoruz; gittiği yere kadar böyle gidecek ve inceldiği yerden kopacak!.. Son para kurulu toplantısından çıkan kararlara bakılır ise Merkez Bankası sonunda bu durumu anlamış ve pasif kalmış olabilir; siyasi irade ve BDDK’nında çaresiz bir şekilde anlayış göstermek zorunda kalacağı düşünülebilir. Fakat yabancı sermayenin mali sektörden başlayarak Türkiye riskini azaltmaya başlamış olması ortalığı karıştırıyor; olumsuzlukların bir kısır döngü içinde kendi kendini beslemesi olasılığı güçleniyor. Finansal piyasalarımızın küresel eğilimlerden ayrışmasını da sürpriz saymamak gerekiyor…

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir