Çetin Ünsalan – Yüzsüzlüğün bu kadarı…

Türkiye’nin şirazesi çıktı diyoruz da bazıları kızıyor. Ama yapılan her hareket, her açıklama bu gerçeği bir kez daha yüzümüze vuruyor. Elektrik faturaları hepimizin malûmu… Bizimle ilgili ilgisiz birçok kalemi tüketim bedelimizin üzerine ödüyoruz.

 

Hatta bir ara konu çok tartışmaya açılınca, önlem alarak, artık faturaya yazmamaya kalktılar. Yani tahsil etmemek gibi bir yaklaşımları yok. Bu kalemler içinde en tartışmalı olan ise kayıp / kaçak oranları…

 

Geçtiğimiz günlerde Yargıtay bu konuda yapılan bir itiraz üzerine, duvara asılacak cinsten bir karar verdi. “Hırsızın kullandığı kaçak enerji, dürüst vatandaştan tahsil edilemez.” Kayıp / kaçak bedelinin alınamayacağına ilişkin son kararın gerekçesi bu.

 

Oldukça açık… Şirketler veya kamu, tahsil eden kimse, bence başvuru şartı da getirmeksizin, herkese son kuruşuna kadar aldıklarını iade etmek durumundalar. Ortadaki para da yenilir yutulur cinsten değil.

 

Milliyet Gazetesi’nden Ufuk Şanlı’nın haberinde meblağın 21 milyar TL, yani kaba bir hesapla10,5 milyar dolar olduğu ortaya konuluyor.  Abone başına düşen miktar ise 600 TL. Zorlasanız, bir asgari ücret…

 

Diğer kalemlerde de iptal çıkarsa rakamı ikiyle çarpmak gerekiyor. Yine haberde adını vermek istemeyen bir sektör mensubunun değerlendirmesi var ki yaklaşımı ortaya koyuyor. Tüm özelleştirme zaten 32 milyar TL imiş; diğer iptallerle ortaya çıkacak 42 milyar TL’lik faturanın da ödenebilmesi mümkün gözükmüyormuş.

 

Niye? Çünkü şirketlerin hepsini satsalar bu paranın toplanması olası değilmiş. Ne yapılması gerekiyor? Elektriğe zam yapılırsa, bunları ödemek gerçekçi hale gelirmiş. Bak, bak, bak… Cin olmadan adam çarpmak böyle oluyor demek ki… Utanmazlığın ve yüzsüzlüğün memlekette ne boyutlara geldiğinin önemli bir göstergesi…

 

Madem öyle ortaya çıkan bazı soru işaretlerini de gündeme getirmek gerekir. Tüketicinin yargı kararıyla iade edilecek hakkındaki miktar, tazminat olarak mı ortaya çıktı?  El cevap: Hayır… Bunlar tahsil edildi. Yani şirketlerin kasasına girdi.

 

Özelleştirmenin ardından ortaya çıkan 32 milyar TL’lik hacimde bunların gözükmüyor olması garip. O zaman bu paralar nereye gitti? Şirketler, tahsil ettikleri bu oranla kaynak transferi mi gerçekleştirdiler?

 

İkinci bir soru da zam uyanıklığı ile ilgili… Tüketiciden alınanı, tekrar tüketiciye ödemek için, cebinden para istemek açıkçası cehalet mi, kurnazlık mı, fırsatçılık mı, tam karar veremedim. Sizce hangisi?

 

Son soru da özelleştirmeyi yapanlardan, bunların içinde borsada işlem görenlerin de olduğu gerçeğinden hareketle SPK’ya kadar ilgili kurumlara… Zaten tahsil edilen bir miktar, yargıdan iade çıktığında, şirketler bunu ödeyemeyeceklerini söylüyorsa, ortada bir sermaye yeterliliği sorunu yok mu?

 

Bu ülkede zaten yapılması tartışmalı olan özelleştirme, sermayesi yetersiz şirketlerle nasıl gerçekleşti? Bu şirketler ihaleye yetersizliklerine rağmen nasıl girdi? Borsa ve SPK ayağına gelirsek, resmi olarak böyle bir beyan var mı?

 

Toplanan para, tüm şirketlerin değeri kadar ise ve bu değer sektörün yetkilisinin belirttiği gibi, ödenemez haldeyse sermaye kaçırılmış anlamına gelmiyor mu? Herhangi bir soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?

 

Daha sorulacak o kadar çok sual var ki… Fakat eminim yüzüne eline almış olanlar, onlara da bir bahane uydurur; hatta soru başına para talep edebilir. Son soru iktidara gelsin. Siz kimden yanasınız? Bu şirketlerin içinde yüzde kaçı size yakın isimlerden oluşuyor?

 

Özelleştirmeye taraf olan olur, karşı çıkan olur. Kendi içinde hepsini tartışabiliriz. Ama sizin ‘babalar gibi satarım’ yaklaşımınızı bildiğimize göre şunu da cevaplar mısınız? Gerçekten özelleştirme ne demek, biliyor musunuz? Çünkü gözüken o ki, onu da beceremiyorsunuz. Yüzsüz vatandaşı soymuş, siz de bakmışsınız. Peki halen bakacak mısınız?

 

[email protected]

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir