Çetin Ünsalan – Bakarsan bağ…

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, sonuçları değerlendirmek adet olmuştur.  Fakat ben Türkiye’nin dış politikadan ekonomiye, terörden işsizliğe kadar dağ gibi sorunları ortadayken koltuğu değil de, sokağı tartışmayı doğru buluyorum.

Türkiye’nin gerçeği kimin kime oy verdiğinde değil, kimin kime nasıl oy verdiğinde gizlidir. Aksi takdirde derbi tartışmasından öteye gidemeyiz. Bu nedenle ben bağışlar üzerinden bir değerlendirme yapacağım.  Erdoğan’ın değerlendirmesi için ise performansını görmeyi tercih ediyorum.

İş dünyası seçimden bir gün önce adaylardan birine destek açıklaması yaptı. O biri de adaylık sürecinde istifa etmeyen Başbakan Erdoğan idi. Açıklamayı iş dünyası mı yaptı; AKP Genel Merkezi mi çok anlaşılır değildi ama, temsil ettikleri kesimin ağırlıklı KOBİ olması ayrı bir dramı da ortaya koyuyordu.

Toplamda üç aday için yapılan yaklaşık 65 milyon TL’lik bağışın 55 milyon TL’sinin iktidarın başındaki insana yönelik olması, bağış yapanların da yapmayanların da listelendiği dedikodularıyla örtüşünce çok daha anlamlı hale geliyor.

Temsil ettikleri kesimin hemen hemen hiçbir sorununu dile getirmeyen bu zat-ı muhteremler, yine temsil ettiklerinin muhtemel yaşayacaklarını çok güzel anlatıyor. Destek vermezseniz yandaş iseniz ihale alamazsınız, karşı iseniz Maliye ile uğraşırsınız.

Aslında bu tablo iş dünyasının bir yanda temsilcileri üzerinden kirlenmişliğini, öte yanda da çaresizliğini ortaya koyuyor. Yani söz konusu bağış ise esas olan rakam değil, bakarsan bağ, bakmazsan dağ hesabı oluyor.

Yani sanayiciliği, işadamlığını bir kenara bırakmışlar günlük kaygıların içerisinde, gösterilen aba altından sopanın esiri haline gelmişler. Burada salt bir suçlama yaptığım zannedilmesin.  Ama ciddi bir erdem eksikliği var.

Gerçekten ve gönülden bir adayı destekleyenlere hiç sözüm yok. Ama korku, tehdit ve bir günlük daha ayakta kalabilme telaşı içinde gösterilen tavır, ne sanayicilikle ne de işadamlığıyla bağdaşmıyor. Filmin sonunu çoğu görürken, yarın ödeyeceği çekin derdiyle hareket edenlerin, kaygısının da memleket olduğuna inanmak zor.

İyimser yorumla firmaları, daha iyimser bir yorumla da yanlarında istihdam ettikleri kişilerin açıkta kalması kaygısı… Eğer bu ülkede en büyük ikinci beş yüz, yani desteğe muhatap firmaları anlatan performans açıklamasını doğru okursanız, çaresizliği de görürsünüz.

Tespit neydi? İkinci 500 sanayi kuruluşları esas faaliyet kârlarının yarısını finansman giderlerinde kaybettiler. Yani gırtlaklarına kadar borçlular. Bu hale nasıl geldiler, onu da iktidarın 12 yıllık başarılı ekonomi palavrasında ve uygulamalarında bulmak mümkün.

Ama şu da bir gerçek ki, ortaya konulan tavır özgür bir talep değil. Bir tür mandacılık yaklaşımı…  Bu ülke kurulurken, İngilizler’e ya da Amerikalılar’a manda olmak isteyenler ile özgürlük peşinde koşanların çelişkisi kadar açık bir fotoğrafla karşı karşıyayız.

Seçim sonuçları mı? Siyasi ve ekonomik faturayı millet olarak biz ödedikten ve sorumlularını sorgulamadıktan sonra, koltukta kimin olduğunun ne önemi var?

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir