Çetin Ünsalan – Söz değişiyor; kafa aynı

Ülkeyi 12 yıllık iktidarları döneminde kumarhaneye çevirenlerin, birden bire para kesilince üretim meraklısı çıkması zaten kendi içinde bir çelişkiydi. Fakat bakanlar sağda solda konuşmaya başlayınca, değişimin sadece kelimelerden ibaret olduğunu, yine vizyon, bilgi, derinlik olmadığını görüyorsunuz.

 

Bunun en güzel örneği Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Davut Kavranoğlu’nun ihracat hedefleriyle ilgili yaptığı açıklama… Diyor ki Bakan Yardımcısı ‘Daha fazla domates, hıyar, fındık, limon satarak bu hedeflere varamayız.”

 

Doğru mu, doğru; ama eksik… Çünkü kafa bu olduktan sonra yeni bir teknoloji yaratsak da hedefi tutturamayız. Fındık satıyoruz da, Başbakan danışmanı zamanında Alman çikolata devlerine fındıkçılarımızı 50 yıllığına bağlarken ne yapıyorduk? Dünyada yüzde 80 düzeyinde hakim olduğun bir üründe bile para kazanamıyorsan, zaten kazanamazsın.

 

Kendi çiftçinizi başka ülkenin üreticisine meze yapana kadar, dünya çapında bir çikolata markası yaratıp, hatta çiftçilerle birlikte oluşturup neden fındığı orada kullanmayı düşünmediniz acaba?

 

Domatesi domates olarak değerinde mi sattınız? Neden ihraç pazarlarındaki insanlar domatesi üreten biz olduğumuz halde, bizden ucuza yiyor? O domatesten dünya çapında meşhur bir salça mı yarattınız?

 

Domatesle hıyarla para kazanılır mı bilmiyorum ama, bütün dünyanın hemfikir olduğu bir konu var ki, onun da tarımın önümüzdeki süreçte en büyük katma değeri sağlayacak sektör olduğu, gıdanın da stratejik ürün haline geleceğidir.

 

Bu gerçek ortadayken kendi çiftçisini yok eden, sonra da Sudan’da üreticilerle anlaşıp, tarım yaptıran sizden önceki iktidar mıydı?  Asıl sormanız gereken bu ülkede insanlar neden üretmekte zorlanıyor? Nasıl bu ülkenin üreticisini sanayiden tarıma uluslararası tekellerin insafına bıraktınız?

 

Tarımı çöpe atacağınıza, Almanya’daki çiftçilerin kurduğu Raiffeisen kooperatifini inceleyin. Onların kendilerine ait bir bankaları bile var. Raiffeisenbank… Bakın bakalım ülkeler çiftçilerini sermayeye kurban etmeden nasıl sermayedâr hale getirip, geniş katılımlı kalkınmayı sağlamışlar?

 

Yakında bir makale ile ayrıntılarına gireceğim ama şimdiden birkaç başlığıyla örnek vereyim. Eğer bir ülke dünyadaki rezervlerinin tamamına yakınına sahipken toryumu varken uranyumlu nükleer tesis konuşuyorsa, uzay cam panellerinde kullanılan tronayı yok pahasına satıyorsa, tarımdan hayvancılığa, inşaattan mekanik ve kimyasal filtrelemeye her alanda önemli bir değer olan zeoliti değerlendirmiyorsa, yalıtımı konuşurken perliti görmezden geliyorsa cep telefonu ya da internet ayarında bir buluşa imza atsa bile sonuç alamaz.

 

Çünkü bu her şeyden önce bir yaklaşım ve düşünce meselesidir. Teknolojik ürünler yapmak istemekle, teknolojik ürünler yapamazsınız. Yapsanız da refah sonucunu alamazsınız. Tübitak’ın başına bilim adamı atamadıysanız, eğitiminiz yerlerde sürünüyorsa ve böyle sadece konuşan bakan yardımcılarınız varsa, o düşünce devrimini de gerçekleştiremezsiniz.

 

Bu bir bilgi ve cehalet çelişkisidir. Ülkeler, bilim sandığınızın aksine hamasetle, sloganla değil, akıl ve bilim ile gelişir. Ama mutlu olacaksınız domates ve hıyar satmayalım. Sudan’da ürettirip, ithal edelim. Geriye de bol bol hamaset kalsın. Birileri de ‘ülke yönetiyoruz’ diyerek ortalarda dolaşsın.

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir