Çetin Ünsalan – Teknoloji ticareti her şeyi anlatıyor

Ekonominin içinde bulunduğu açmazlar belli. Ne mutlu ki, bu seçim döneminde meydanlarda bunlardan ve çözümlerinden söz ediliyor. Çünkü gerçek problemin buradan kaynaklandığı ve Türkiye’nin bu yapıyla devam edemeyeceği teknoloji ticaretine bakınca net görülüyor.

Dış ticaret açığının bu yaklaşımla ve salt ihracatı konuşarak aşılamayacağını bir türlü anlamayanlar var. Halen ne kadar ihracat yaptığımızla övünüp, ithalatı bu haliyde dillerine almayanların, Türkiye’ye kötülük yaptığını net bir biçimde söyleyebilirim.

Oysa TÜİK ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın verilerinden ortak açıklanan dış ticaret istatistikleri bize her şeyiyle ‘kral çıplak’ diye bağırıyor. Verdiğimiz dış ticaret açığının zaten tartışılacak bir yanı kalmadı. Bunun cari açıktan enflasyona, doların değerinden rekabetteki sorunlara kadar bir dizi problemin de nedeni olduğunu biliyoruz.

Ama bu veriler içerisinden en kritik olan, yapılan dış ticarette teknolojik ürünlerin payı. Zira burada net ithalatçı bir ülke olmamız, üzerinde en çok tartışmamız gereken başlıklardan biri. Bunu halletmeden ne mali yapınızı düzeltebilirsiniz ne de işsizlik probleminizi aşabilirsiniz.

Nitekim Nisan ayında yüzde 35,6 oranında artan dış ticaret açığı ile ihracatın ithalatı karşılama oranındaki yüzde 5’lik gerilemeyle 67,3’e eriyen seviye tokat gibi yüzümüze gerçekleri vuruyor. Bundan sonra görev başındakilerin ne anlattığının çok da önemi yok.

Son açıklanan veriye göre imalat sanayinin toplam ihracat içindeki payı yüzde 94,5. Bunun içinde yüksek teknoloji ürünleri ihracatının aldığı pay ise sadece yüzde 3,4… İthalata baktığınızda ise daha ürkütücü bir tabloyu görüyorsunuz.

İmalat sanayinin toplam ithalattaki payı yüzde 81,2… Yani 10 TL’lik üretim yapabilmek için 8 TL’lik mal ithal ediyoruz. Buradan zaten bir katma değer çıkmaz. Ama daha da ürkütücü olan net teknoloji alıcısı olduğumuzdur. İmalat sanayinin ithalatında yüksek teknoloji alımının oranı yüzde 12,2. Yani ihracatın tam 4 katı.

Orta teknoloji ürünlerinin payına da baktığımızda durum değişmiyor. İhracattaki pay yüzde 38,4, ithalattaki oran da yüzde 42,6… Yani orta teknolojide bile dış ticaret açığı veren konumundayız. Bu fotoğraf değiştirilmeden Türkiye’de hiçbir sorunu çözemez ve sadece ticaret yaptığınızı zannedersiniz.

Bu fotoğrafı da bilimi bir şekilde yok sayarak, üniversitelerin yaratıcılığına düşünce kısıtlamaları koyarak, bilişim ve AR-Ge’de OECD’de 35 ülke içinde sonuncu olarak bunu başaramazsınız.

Örneğin her üretimin kaçınılmaz başlığı olan bilişimde Güney Kore Ar-Ge harcamaları milli gelirin yüzde 1,8’i iken, bizde oran sadece yüzde 0,1. Güney Kore’de kişi başı gelirin 30 bin dolarlar, bizde de gerçekte 7 – 8 bin dolarlar seviyesinde olduğunu düşünürseniz, görünen yüzdeden durumun daha da dramatik olduğunu anlayabilirsiniz.

Sözün özü Türkiye bir an önce envanterlerini yapıp, yol haritalarını düzenleyip, tercihlerini netleştirmek zorunda. Aksi takdirde yıllardır bir başarılı (!) ekonomi palavrasının sonuçlarını iliklerimize kadar yaşadığımızı anladığı gibi, yarını da kaybedecek.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir