Çetin Ünsalan – Faiz düşürmek ekonomiyi büyütür mü?

Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrek büyüme rakamlarıyla yüzleşti. Yüzde 1,6’lık bir büyüme ortaya çıksa da, mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında yüzde 1,1’lik bir daralmayı da doğru okumak lazım.

Esasen tam bu noktada derin bir nefes alıp düşünmeliyiz. Sizce ortaya çıkan bu durumda sürpriz bir şey var mı? Elbette hayır… Ortada bir sürpriz yoksa bununla ilgili bir bunalım yaşamanın da, savunma mekanizması içinde yalan makinesine dönmenin de alemi yok.

Öncelikle gerçeğimizle yüzleşerek işe başlamalıyız. Çünkü bu süreç, tam da sakinliğimizi koruyup, gerçekleri kabullenip, bu veriler doğrultusunda çözüm arama zamanıdır. Şu ana kadarki halimizle zaten vücut geliştirmek için doping kullananların, ani bir çöküş, depresyon, hatta ölümle sonuçlanan süreçlerine benzeyen bir fotoğraf veriyoruz.

Türkiye ekonomisinde kamu harcamaları ve KGF gibi dopinglerle, amacı belli olmayan doping kullanımı bize elimizdeki sanal büyüme rakamlarını verdi. Onun dışında ekonominin sağlıklı olmadığını zaten biliyorduk.

Öyleyse aynı hataları tekrarlamak yerine buradan çıkmak adına ders çalışma zorunluluğumuz bulunuyor. Seçim sürecine giderken, seçim harcaması yapmayı alışkanlık haline getirmiş bir iktidarla bunu ne kadar başaracağız bilemiyorum ama; yapmamız gereken bu.

Öncelikle üçüncü çeyrek büyüme rakamlarının bize anlattığı bir şey var. Türkiye ekonomisi hızla tıkanma noktasına gidiyor. İhracat ve ithalat gerçekleşmelerinin ülkede üretim yapılamadığını, yapılsa bile kalıcı bir özellik sergilemediğini anlatıyor.

Yine önemli bir detay işgücü maliyetlerindeki yüzde 19,4’lük artış, önümüzdeki dönemde asgari ücret tartışmalarıyla ilgili yüksek boyutlu bir problemi de önümüze getirecek gözüküyor. Son çeyrek rakamının da bundan iyi olacağını beklemek hayal olur.

Öyleyse artan ihracatla değil, sürdürülebilir üretimle ilgilenerek işe başlamalı, ithalata dayalı üretim yapımızı acilen gözden geçirmeliyiz. Bunun da yolu bıkmadan usanmadan altını çizdiğim envanter çalışmalarından geçiyor.

Yine açıklanan son çeyrekteki açılıma baktığınızda tek sektör üzerinden yapılan bir ekonomi modelinin, çöküşü ne kadar çabuk hızlandırdığını da görüyorsunuz. İnşaattan bahsediyorum… Ve yine en popüler tartışma, faiz meselesi olarak karşımıza çıkıyor.

Üçüncü çeyrek büyüme rakamlarını yorumlayan iş dünyası bir yanda ‘daha çok ihracat yapalım’ mesajı verirken, üretim yapısını göz ardı etmeye devam etti. Diğer yanda da bu oranların faiz oranlarıyla ilgili tartışmayı tekrar gündeme taşıması gerektiğine dair söylemler gerçekleştirdi.

İktidarın da seçime doğru faiz tartışması açmaya niyetli olduğunu, Merkez Bankası’nın 12 aylık enflasyon beklentilerini yüzde 16’lar seviyesine düşürmesinden anlıyoruz. Şüphesiz böyle bir enflasyon da gerçekçi değil, ama buradan yola çıkıp bir tartışma başlatılmak istendiği de gözleniyor.

O zaman çok net bir biçimde şu sorunun yanıtını bulalım. Olası bir faiz düşüşü, ekonominin tekrar büyümesini sağlayabilir mi? Buna, bugünkü koşullar içerisinde çok net bir yanıt vermek gerekirse, hayır…

Çünkü kredilendirme mekanizmasının, bozulan bilançolar üzerinden gerçekleşmeyeceği, bankaların risk altına sokulup, çöp sepetine çevrilmesinin de daha büyük problemleri beraberinde getireceği açık. Ayrıca finans kesiminin para maliyeti de oldukça pahalı noktaya geldi.

Yani zorlasanız bile faiz oranlarının daha fazla geriletilebilmesi olanak dahilinde gözükmüyor. Diyelim ki, bankacılığı gözden çıkarıp bunu yaptınız. Kredilerin hepsinin yine tek sektöre yönlendirilmek isteneceği açık. Bu da zaten başlı başına sakat bir tutum. Batık bir kaç müteahhidi kurtarmaya çalışmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir.

Bu kadar konut stoku ortadayken, oradan kaynaklı bir büyüme de zor. Çünkü aklı başında kimse yeni inşaat yapmaz. Kaynakların diğer sektörlerin kullanımına sunulması da zor gözüküyor. Çünkü orada da olası bir kredilendirmenin üretime değil, ödemelere gitme potansiyeli net gözüküyor.

Peki tüm bunlara rağmen faizi düşürürseniz ne olur? O zaman da pamuk ipliğine bağlı doları harekete geçirir, tekrar çevrilemez maliyetleri reel sektörün önüne getirirsiniz. Günün sonunda da zaten hem enflasyon hem de faizdeki yükseliş sizi başlangıç noktanızdan daha kötü noktalara götürür. Bence, ne panik içerisinde davranmalı; ne de cahil cesareti sergilenmeli…

Onun yerine dünya ekonomisinin tatil noktasını doğru değerlendirip, sabit durmanın yolu aranmalı. Aksi takdirde gösterilecek aceleci bir tavır ya da fikri sabitle yapılacak bir hamle, bizi telafisi daha olanaksız noktalara götürebilir.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir