Çetin Ünsalan – İhracatta 127 milyar dolarlık sapma

Türkiye İhracatçılar Meclisi, 2018’de 169 milyar doları aşarak tüm zamanların rekorunu kıracaklarını açıkladı. Altını çizeyim; tüm zamanların rekoru… Kulağa hoş geliyor ama bana kalırsa kendimizi kandırmaktan başka işe yaramayacak bir vurgu.

Türkiye’nin bugünkü yapısıyla devam ettiği takdirde dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisine girmesi sadece mucizelere bağlı ki ben ekonomide mucizelere inanmam. Bu iddia ile yola çıkıldığında 2023 ihracat hedeflerine bakmamız gerekiyor.

Bu kapsamda 2018 yılı hedefinin ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Yine TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin de, 25 Mayıs 2011 tarihinde ifade ettiği gibi 296 milyar dolar. Demek ki ortada 127 milyar dolarlık bir sapma var. 2017 itibariyle toplam ihracatımızın 157 milyar dolar civarında gerçekleşeceğini dikkate alırsak bu göz ardı edilebilecek bir oran değil.

Şimdi işin kolayına kaçıp, ihracatçıları suçlayarak, ‘yeteri kadar çalışmamışlar’ demek mümkün. Ama bu çok büyük bir haksızlık olur. Çünkü tüm dünya ile sorunlu hale gelmekten, ağır Rusya krizine, maliyet yükünden daralan dünya pazarına kadar bir dizi soruna rağmen bu rakama ulaşıldı.

Gerçek problem ülkede iktidarın dış siyasi hatalarıyla, yanlış ekonomik modeli üzerinde yoğunlaşıyor. Bunun en açık kanıtı da 40 milyar dolara yaklaşan cari açıktaki dış ticaret açığının yapısı…

Ortadaki fotoğraf bize düzeltme anlamında hiçbir yol alınmadığını gösteriyor. Aynı eleştiriyi 500 milyar dolar hedefi açıklanırken de yapmıştım. Hedefi gerçekçi ya da hayal ürünü bulabilirsiniz. Hedef, hedeftir. Ama bundan daha önemlisi o hedefe hangi koşullarda ulaşacağınızdır.

O dönem AB kaynaklı bir araştırma raporundan yola çıkarak hesap yapmıştım. Türkiye bu mantaliteyle 500 milyar dolara ulaştığında, ithalatı 750 milyar dolar oluyordu. Yani düz mantıkla 250 milyar dolarlık dış ticaret açığı ve neredeyse 200 milyar dolarlık bir cari açık gerçeği.

Peki ihracatçının fotoğrafı ne? Bu yıl gerçekleşen İnovasyon ve Girişimcilik Zirvesi’ndeki konulara, başlıklara, konuşmalara ve tartışmalara bakarsanız bence üretici doğruyu görüyor. Asıl sorun ekonomi yönetiminin bakışındaki şaşılık.

Üretim ekonomisi diye yola çıkarak, halen sıcak para peşinde koşacak, elde üretime katkı sağlayacak, ne var ne yok her şeyi satacak bir zihniyetle bu sorunu aşamayız. Türkiye’nin mutlaka gerçekçi bir ekonomik makas değişimine ihtiyacı var.

Aradan 6 yıl geçmiş ve halen ülkede sanayi, tarım ve işgücü evanterleri yapılarak, iç tedariki öncelikli olarak esas alan bir model oluşturulmamışsa, ekonomi yönetimi tartışmasız sınıfta kalmış demektir. Dış siyaset performansı zaten evlere şenlik; tartışmaya bile gerek yok.

Şu an Dünya Bankası, elde edilen sahte, baz etkili ve kalkınma getirmeyen büyüme oranları üzerinden iktidarın ruhunu okşayıp, yapısal reform sözcüğünü gündeme yerleştiriyor.

Oysa az önce anlattığım yapısal değişimle, Dünya Bankası ve IMF’nin bizim de aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelere önerdiği yapısal reformlar arasında 180 derece fark var.

Ben teknolojiyi barındıran, iç tedarik ağırlıklı, yerli üretimle kalkınma amaçlı yapısal dönüşümden söz ediyorum. Dünya Bankası’nın kast ettiği ise ‘biraz daha açılın da sıkışan firmalarımız mal satsın’ modeli.

Tüm bunları alt alta koyduğumuzda ‘tüm zamanların rekoru’ söylemini bir kenara koyup, 127 milyar dolarlık sapmanın nedenlerini sorgulamamız gerekiyor. Aksi takdirde 6 sene sonra da aynı şeyi konuşuyor olacağız ve bu sefer telafi edilemez noktalara geleceğiz.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir