Çetin Ünsalan – İner misin; çıkar mısın?

Türkiye’de son dönemlerde bir yarışma furyası aldı başını gidiyor. Aslında uygulama sadece bize özel değil. Dünyanın birçok ülkesinde insanlara umut dağıtan, ama gerçek meselelerden de soyutlayan programlar eş zamanlı devreye girdi.

 

Esasen ben bazıları gibi bu konuda çok katı değilim. TRT’nin tek kanal olduğu dönemlerde de yarışma programları vardı. Yurtdışı menşeili telemaç ya da yerli tele kutu tarzı yarışmalar hayatımızın bir parçasıydı. Erkan Yolaç’ın ‘Evet-Hayır’ı, Orhan Boran’ın ’11 soru bilgi yarışması’ hayatın vazgeçilmeziydi.

 

Fakat tümünün ortak özelliği sadece eğlenceden ibaret olmasıydı. Bugünkü gibi ‘hayatın sırrını verircesine’ bir misyon üstlenen özellik sergilemiyordu. Günümüzde açılan kutular, adanın birinde yaşam mücadelesi vermeler, neredeyse hayatın kendisi olarak algılanmaya başladı.

 

İşte bugünlerde yine eski bir yarışmayı tekrar izler gibi bir hisse kapıldım. ‘İner misin, çıkar mısın’? Dolar ve faiz üzerinden yaşananları tam da bu kıvamda takip eder olduk. Sonuçta dolar 2,50 sınırını aşarak bize yeni bir mecra yarattı. Oysa her çıkan 1 dolar’ın ya da inen 1 cent’lik petrol fiyatının hayatımızı direkt etkilediğini düşünmedik.

 

Şimdi ‘herkes ne olacak’ diye soruyor. O halde meseleye tersten bakalım. Bir dönem cari açık değerlendirmelerindeki akıl tutulmasını ne yazık ki burada da gözlüyoruz. Yarın dolar TL karşısında 2 TL, hatta 1 dolar 1 TL seviyesine inse ne olur?

 

Cumhurbaşkanı’nın ısrarla dile getirdiği faizler de yıllık yüzde 1 olsa, enflasyon yüzde 3, kişi başına gelir 25 bin dolar olsa ne dersiniz? İnanın ne olumlu veri mucize olur; ne de olumsuzu endişe…

 

Çünkü inse de çıksa da, temel sorunu ve tartışmayı kaçırıyoruz. Yarışma tadında ekonomiyi analiz ettiğimiz için, gerçek sorunla yüzleşemiyoruz. Cari açık bugün düşüyor. Sorun bitti mi? Eğer cari açık meselesinin yapısal sıkıntısı olan ithalat odaklı üretimi ortadan kaldırmayı konuşmuyorsanız, sadece rakamlarla oynarsınız.

 

Dolar, petrol ya da faizde de oran bazında durum farklı değil. Öncelikle bugün yaşanan ve yaşanacak hiçbir şeyin sürpriz olmadığını tekrar hatırlatmak isterim. Sadece sorun kapıya geldiğinde konuşma hastalığımızın bir yansıması. Zaten o saatten sonra da yapılacak bir şey kalmıyor.

 

Eğer bugün dolar, faiz ekseninde tartışmalar büyüyorsa; 12 yıl boyunca kumar ekonomisine ülkeyi teslim edip, üretmeden borç alınan paraları yemenin sonucudur. Şayet temelde bunu tartışmıyorsanız, inen ya da çıkan kurun, faiz oranının hiçbir anlam ifade etmediğini anlayamazsınız.

 

Yükseldiğinde birileri kriz, düştüğünde de mucize diye size satıp, oya tahvil etmenin yolunu arar. Oysa Türkiye’nin ekonomisi hastalıklı, başarı söylemi de koca bir palavradan ibaret. Gerçek şu: Türkiye ekonomisi yıllarca yaptığı hatanın bedelini ödeyecek. İstesek de istemesek de…

 

Bu ülkede borç alınan paralar, krediler üzerinden ‘lüküs hayat’ aracı olarak kullanıldıysa, birileri bunu başarı dile sattıysa ve diğerleri de inanmaya dünden razı bir biçimde uyum sağladıysa, boşuna ağlamayın.

 

Gerçek şu ki bu fatura ödenecek. Sizin bundan sonra yol haritanız ne? Bunun yanıtını aramıyorsanız; boşuna lafazanlık yapılıyor demektir. Peki, mevcut iktidarın böyle bir hedefi var mı? Ülke yönetiminde medyumlara danışma seviyesine kadar düşen bir zihniyetten hayır bekliyorsanız; geçmiş olsun. Faturayı daha da ağırlaştırarak ödeyeceğiz demektir.

 

Ama bu gerçek acıtır. O yüzden gerçekle yüzleşemeyecekseniz aynen devam edin: İner misin; çıkar mısın? Bu yarışmanın sonucu ise daha kritik… Yabancı için çakar mısın? Vatandaş için de tokatlanır mısın? Kaybedeni belli bu oyuna daha ne kadar sabır göstereceksiniz? Sizce de rüyadan uyanıp, bir şeyleri sorgulama zamanı gelmedi mi?

 

Fakat iyisi mi ben canım ülkemi rahatsız etmeyeyim. O şimdi kendi derdini bırakmış tartışıyor: Hakan Fidan milletvekili olacak mı; olmayacak mı?

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir