Çetin Ünsalan – Reel sektörün kemikleri neden kırılıyor?

Ülkede reel sektörün kemikleri kırılıyor. Bugün itibariyle baktığınızda, Türkiye’nin üretimden vazgeçen yapısı, ithalata teslim edilen piyasa, daralan dünya pazarı, tüketicinin kredi ile alışverişine imkân tanıyan tüketim ekonomisinin sonunun gelmesi, tahsilât problemleri ve vadeler gibi bir dizi başlığı saymak mümkün.

 

Fakat bunların her biri bugün için geçerli. Süreç içinde çok büyük elenmeler olacak. Zaten iflas mahkemelerine başvuru haberlerinin, kayyum taleplerinin ardı arkasının kesilmemesi de bunun en açık göstergesi.

 

Esasen senelerdir durum da çok farklı değildi. Yalancı bir güneşin altında, kemiklerinin ısındığını zanneden Türkiye, daha temelde bir problemi her zaman görmezlikten geldi. Muhtemeldir ki bugünkü can pazarında yine bunu ıskalayacak.

 

Siyasetçilerin de, kendini aşmış kıymeti kendinden menkullerin de diline pelesenk olmuş bir söz vardır: Bir gün de ağlamayın. Gerçekten de reel sektörün yıllardır yakındığını duyarız. Bazıları bunu şımarıklık olarak nitelendirirken, bazıları da ulvi yaklaşımları neticesinde meseleyi kapitalizmin tatmin olmaz iştihana bağlar.

 

Oysa böyle karından ve ezberden konuşacaklarına, Türk reel sektörünü masaya yatırıp, nerede hata yaptığımızı bulmaları gerekmez miydi? Reel sektörün bugün yanlışlardan kemikleri kırılıyor.

 

Peki, piyasalar açılırsa sorun aşılacak mı? Aşılmayacak. Sadece patinaj yapan ve hiçbir zaman istediği gibi bir sonuca ulaşamayan, ulaşamadıkça da çalışan üzerinde baskı arttırarak müteşebbis olduğunu zanneden bir yapının, verimsizliğini yaşayacağız.

 

Böylesi sıkıntılı dönemler yeniden yapılanmak için fırsattır. İktidar da her fırsatta yapısal reformlardan bahsediyor, ama ne yazık ki ezberden konuştukları bu reformların ne olduğunu anlatmıyorlar. Asgari ücreti arttırmayı ya da emekliye maaş farkı vermeyi yapısal reform zannedenlerin durumu ne kadar acınası ise, bunun faturasını ödeyen bizlerin durumu, ondan daha dramatik.

 

Zamanında Uğur Mumcu’nun yasal zeminde Türk insanı için yaptığı bu tanımlamanın ekonomik tarafına hiç kafa yorulmadı. Oysa insan hayatını özetleyen hukuk tanımlamasının benzeri iktisadi platformda kendisini gösteriyordu. Bilhassa 80’lerden sonra kemikleşen bu yapı da Türk reel sektörünün, büyük efor harcamasına rağmen sonuç alamamasının temel gerekçesini oluşturuyor.

 

Bugün baktığınızda reel sektörünün ağırlıklı iş yapış biçimi Amerikan tarzına uygundur. Kuralları zorlayan, anlık kararlar alan, yüksek riske girebilen ve yürümekle yetinmeyip, koşmayı isteyen bir yapısı vardır. Elbette bunun olumlu tarafları kadar, riskleri de var. 100 metre koşucusunu maratona sokarsanız, yolda nefesi kesilir.

 

Bu işadamı yapısına karşılık standartlarımız, piyasa kurallarımız, kanunlarımız, bürokratik teamülümüz Avrupa Standartları ve hukuku doğrultusunda yapılanmıştır. İkisi de batı ekonomisi gibi gözükse de, çok ciddi anlamda bir yapı kırılması ortaya çıkar.

 

Elbette bu süreç içerisinde onlar veya bunlar gibi olmaya çalışırken, ahîlik terbiyesi, esnaf düsturu, imece gibi kavramları da ezip geçince devekuşuna dönmüşüz. Ne deveyiz, ne kuşuz ve devekuşu olduğumuzu da kabul etmeyip, uçmaya çalışıyoruz.

 

Oysa aynı ekonomilere baktığımızda, ağırlıklı olarak doğu kültüründe öne çıkan kooperatifleşme, buradan bankacılığa geçip finans sorunu aşma (Raiffeisen örneği), ahîlik temelli mesleki eğitim gibi kavramların modernize edilerek (dual sistem örneği), güncel ekonomik koşullara uygun hale getirildiğini görüyoruz.

 

Bizde bazıları geçmişi Abdülhamit ve sonrasından ibaret zannettiği için bu kavramların içindeki felsefeyi ve yaklaşımı da göremiyor. Modernize edip, çağın koşullarında bir üretim stratejisini itici güç haline dönüştürmek ise yabancının aklına geliyor da, biz hakir görüyoruz.

 

Sonuçta da öz değerlerini unutmuş, Amerikanlaşmış bir iş dünyası yaklaşımını, daha muhafazakâr bir Avrupa hukuku ile yürütmeye çalışıyoruz. Başlangıçta sıfır bir ekonomiyi, kendi öz değerlerinizle bütünleştirerek kurduğunuz için, köy enstitüleri, kooperatifler, ihtisas bankaları, esnaf teşkilatları sonuç vermiş.

 

Bugün ise bu yapıda, üç farklı atın ayrı yönlere koştuğu bir araba görüntüsündeyiz ve kemiklerimiz kırılıyor. Madem yapısal bir değişim yapacağız; işe önce bize en uygun yapıyı bulup, modern ekonomi teknikleriyle bütünleştirerek başlamamız gerekmiyor mu? Korkarım yine bu olmayacak ve bir gün dünya ekonomisi normalleştiğinde, bizim reel sektörün yine kemikleri kırılacak.

 

Katma değer eksikliği, verimsizlik, yaratıcılığı endüstriyel hale getirme yoksunluğu, plansızlık, kuralları zorlayan, ama sonuç alamayan yapısının ve mevzuat açmazlarının gölgesinde…

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir