Çetin Ünsalan – Bizi affeden olur mu?

IMF, Avrupa Birliği’ne bir çağrıda bulunarak Yunanistan’ın borçlarını affetmesini tavsiye etmiş. Üstelik koşulsuz… Realist, ama asla fiiliyatta hayata geçmesi mümkün olmayan bir öneri… En azından açıktan açığa bunu yapamazlar.

 

Çünkü Yunanistan’ı batırmakla, borcunu affetmek arasında yaratılacak sonuç aynı. Ardından gelecek İspanya, Portekiz, İtalya ve eskinin doğubloku, şimdinin AB üyesi ülkeleri… Her biri benzer bir uygulama talebiyle ortaya çıkacaklar.

 

Bunu oy oranı hızla eriyen Merkel’e, Merkel de Almanlar’a asla anlatamaz. Almanya’nın evet demediği hiçbir uygulamanın da AB sınırlarında hayata geçme şansı yok.

 

Peki bu, komşunun durumu ve en azından sıkıştığı noktada herkes bir çare arıyor. Bu haberi görünce aklıma şu geldi. Benzer bir şey bizim başımıza gelse, ki sürpriz gözükmüyor, bize sahip çıkan tek bir aktör olur mu?

 

Pozisyon açığı 400 milyar dolara yaklaşmış, reel sektörü de mali sektörü de aşırı borçlu, vatandaşın borçululuk oranı hane bazında yüzde 60’ları geride bırakmış, maliyeti artan finansman gerçeği karşısında, ekonomisini yıllarca sıcak para ile döndüren ve bu yolla ülkelere değil, fonlara borçlanan Türkiye’nin durumu ne olur?

 

Muhatabınız bir ülke olsa ‘borcum borç’ dersiniz. Nitekim geçmişte Rusya bunu yaptı. 1998’de Uzakdoğu’dan başlayıp Rusya’yı vuran krizde, tüm yardım önerilerini reddetti. Gerçeğiyle yüzleşti ve petrol fiyatlarının da desteklemesiyle 3 sene sonunda kimseye taviz vermeden krizi aştı. Zaten bu da tek kutuplu dünyanın sonu oldu.

 

Gelelim bize. Borcumuzun muhatabı ya bankalar ya da sıcak para üzerinden fonlar. Mesela bir ükenin emeklilik fonlarına dönüp, ‘biz battık, sonra öderiz’ diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Ödeyemeyeceğiniz için de bunun hukuki, siyasi ve iktisadi sonuçlarını yaşarsınız.

 

İhracat yapacaksanız, karşınıza çıkar. Finansman kullanacaksanız, karşınıza çıkar. Hammadde alacaksınız, karşınıza çıkar. Mülteci meselesini halletmeye kalkacaksınız, karşınıza çıkar. Terörle mücadele edeceksiniz, karşınıza çıkar.

 

Yıllarca bu nedenle üretimi unutup tüketim ekonomisi uygulamayın diye dert anlatmaya çalıştık. Ama o zaman işbilen siyasetçisi, bugün hiçbiri yaşanmamış, bu hatalar yapılmamış, ülkede ne var ne yok satılmamış, 13 yıldır bu iktisadi katliama imza atılmamış gibi dönüp, dünya pazarlarının daraldığı, paranın kıtlaştığı ortamda üretim ekonomisine geçeceğiz diyor.

 

İki tane teşvik, üç tane afla üretim ekonomisine geçemezsiniz. Gerçekten temelden bazı şeyleri değiştirmeniz gerekiyor. Sanıyorum bunun için de ilk değişmesi gereken bu rezil fotoğrafa imza atanlar.

 

Kızarsınız kızmazsınız, işinize gelir gelmez ama gerçek bu. Ne diyor Einstein? ‘Sorunlar onları yaratanların mantığıyla çözümlenmez.’ Bu sözde başarının sahipleri, artık bu rezaleti başkası yapmış gibi davranmayı bırakıp, ürünlerine sahip çıksınlar.

 

Dönersek başa, bizim başımıza gelse af isteyen olur mu? Öncelikle Türk Milleti her zaman borcunu ödemiştir. Ama ne pahasına, iyi düşünmek gerekir. Gerçekten lider kadrolara sahip olmak gerekir.

 

Eğer altı boş atıp tutuyorsanız, boyanız çabuk dökülür. Örnek mi? Ülkeye iktidar edenler atıp tutuyor da, ‘öde borcunu’ deseler herkesin hoşafı kesilecek. Affedelim deseler takla atacaklar. O yüzden hamaseti bırakıp, gerçeklerle yüzleşin. Eserinizi göreceksiniz.

 

Ne diyor Atamız: “Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferler ile taçlandırılmazlarsa elde edilen zaferler kalıcı olamaz ve sağlanan faydalı sonuçlardan yararlanabilmek için ekonomimizin, ekonomik egemenliğimizin sağlanması, güçlendirilmesi ve genişletilmesi lazımdır.”

 

Gerisi mi? Kim ne diyorsa laf-ı güzaf. Ancak atıp tutarsınız, alacaklınız ensenize vurana kadar.

 

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir