Çetin Ünsalan – Ne alırsan 1 milyon

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Çin’in potansiyeline dikkat çekerek, ticaret dengesizliğini vurguladı. İkili ticarette 10 birim mal alırken, sadece bir birim mal satabildiğimizden yakındı.

Elbette Bakan bunu bir potansiyelin varlığı açısından vurguladı. Düz mantıkta baktığınızda tespit doğru ama teşhis yanlış. Çin’de mal satılabilecek önemli bir alan var. Ama nasıl? En önemlisi ne satacağız? Tekstil mi; teknoloji mi; otomobil mi? Belki biraz hammadde ve maden. Bizde olup da Çin’de olmayan ne var?

Aslında aynı konuşmada tarım ve hayvancılıkta dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan ülkemizin, et ithalatını Rusya’dan yapabileceğimizi söylendiğindeki çarpıklık her şeyi anlatıyor.

O zaman fotoğrafı doğru çekebilmek adına 2 binli yılların başına gidelim. 90’lı yılların ikinci yarısında kıpırdanmanın başladığı Çin ekonomisinin yıldızı 2 binlerde parladı. Ölçek ekonomisi, seri üretim, birim maliyette avantaj gibi etkilerle dünya yabancı yatırımlarının gözdesi oldu.

Bugün halen dünyanın en çok doğrudan yabancı sermaye çeken ülkesi. Fakat bu daveti yaparken, gelen firmalara şartlar koştu. Belli oranlarda Çin’in iç pazarından mal tedarik etme, mesela otomotivde 10 yılın sonunda ihraç edilebilir yüzde 100 Çin malı bir otomobil markası yaratacak noktaya gelmek gibi…

O sıralarda çok ilginç bir Çin gerçeğiyle karşı karşıyaydık. Bir tarafta dünya markalarına belirtilen standartlarda üretim yapan, öte tarafta kullan at ürünlerle dünyayı saran bir ülke.

Ortaya öyle bir üretim hacmi çıktı ki, dünyadaki hammadde tedarikinin en büyük alıcısı haline geldi. Çin üretiyordu; gelişmiş ülkeler de Çin mallarıyla enflasyon başta olmak üzere, fiyat ve maliyet artışına neden olan gelişmeleri dengeliyordu.

Esasen bu gelişimde ortaya konulan strateji kadar, doğru kullanılmış bir konjonktür de söz konusuydu. Dünyada parasal genişlemeyi doğru değerlendiren, çektiği sermayeyi, daha önce oluşturduğu yol haritası için finansman haline getiren Çin, dünya adına bir üretim üssü haline geliyordu.

Ortaya konulan fiyatlarla başa çıkamayan bizim gibi ülkelerdeki üreticiler, hızla yıpranıyor ve rekabete demez hale dönüşüyordu. O süreçte 1 milyon lira (1 TL) mağazalarını hatırlarsınız. Benzerleri de Avupa’da 1 avro, ABD’de 1 dolar olarak karşımıza çıktı.

Herkes Çin’i ucuz ve kalitesiz ürünleri ile ilgili eleştirirken, ‘kullan at’ ürünleriyle geliştirilen bu model müthiş bir finansman operasyonuydu. Çin bu sayede dünyanın her yerinden sıfır faizle kredi kullanma olanağına kavuştu.

Bizde, Avrupa’da ya da ABD’de ucuzluğuyla alınıp atılan her mal, Çin’e sıfır faizle finansman haline dönüşüyordu. Bunların üretilmesi için yaratılan üretim kabiliyeti de cabası.

Bugün geldiğimiz noktada ‘1 milyon’ sloganıyla küçümsenen, biraz ötelenen, fuarlara girmek istemesi karşısında hakir görülen Çin, uzay çalışmaları yapar noktaya geldi. “Çin, ilk kargo uzay aracı Tianzhou-1’i başarılı bir şekilde fırlattı. Böylece, 2022 yılına kadar uzay istasyonu kurma konusunda önemli bir adım daha atmış oldu.”

Çok kutuplu dünyanın önemli bir aktörü haline gelmiş olması, Afrika’dan İran’a, Rusya’dan ABD’ye kadar her alanda önemli bir üretici haline gelmesi de bu staretejinin bir neticesi.

Bundan sonraki dilimde etkinliğini nasıl korur; yeni yol haritası nedir; istediği sonuçları alır mı bilinmez. Çünkü tüm bunları yaparken, aynı zamanda dünya ekonomisine aşırı entegrasyonu söz konusu oldu. Dünya ekonomisindeki zafiyet ise, onu da etkiler hale geldi.

Önümüzdeki süreçte dengelerin nasıl şekilleneceğini göreceğiz. Ama sözün özü, lafın en başına gelirsek, Zeybekçi 1 TL’lik mal satıp, 10 TL’lik mal ithal etmemizden yakınmayacak. Önce kendi hükümetleri sürecinde bir ülkeye, sıcak para hevesiyle nasıl bir fırsat kaçırdığının açıklamasını yapacak.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir