Çetin Ünsalan – Okuryazar…  

Bu ülkenin belki de en önemli sorunu eğitim… Öğretmenler Günü’nde meseleyi belli başlı konu başlıklarında odaklamak ise, yapılacak en güzel topu taca atma yöntemidir. Bir taraf öğretmenin geçinemediği gerçeğini ortaya koyar; diğer taraf öğretmenliğin kalitesinde problem olduğunu…

 

Aslına bakarsanız her ikisi de doğru. Bugün ülkemizde öğretmenlerin tamamına yakını borç içinde, derslere aybaşını getirme kaygısıyla giriyorsa orada eğitimden bahsedemezsiniz. Son derece insani bir durumdur ve ekonomik sıkıntısı olan kişilerin yeterli verimi sağlayamayacağı da açıktır.

 

Peki ekonomi sadece geçim ile mi alâkalı? Başbakan Davutoğlu yeni kurulacak hükümetin ilk işinin öğretmenlerin maaşlarında iyileştirme olacağını söyledi. Öyle meslekler vardır ki, orada birey ekonomisini geçimden ibaret tutamazsınız. Tıptı doktorlar, hukukçular gibi öğretmenler de bu kapsama girer.

 

Bu meslek grubuna geçimin ötesinde, kendisini geliştirebilecek, literatür takip edebilecek kaynakları da yaratmak ve düşüncelerinde de özgür bırakmak zorundasınız. Müdür takibindeki öğretmenlerin, öğretmenler odasında konuşacağı şey eğitimin sorunları değil, dedikodu  yapmaktır. Belki direkt ifade ettim; ama acı olan gerçek bu.

 

Muhtarlarını bile ispiyoncu yapmaya çalışan bir zihniyet, öğretmeni de eğitmeden çok disiplin peşinde koşturup, disiplinsiz, bilimden ve düşünce gücünden uzak kuşaklar yaratmaya çalışıyor.  Davutoğlu’nun maaş havucunu gösterip, yeni hükümetin programı içinde dilinin altında ifade ettiği bir mesele daha var.

 

Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi ve Eylem Planı ile, öğretmenlerin niteliklerini 5 yılda bir sorgulayan, öncesinde staj görmelerini sağlayan bir yapı… Aslında eğitim enstitülerinde okuyanlar, öğrenim hayatlarında daha önce derslere girerlerdi. Fakat nedense bu alışkanlık yok oldu.  Öğretmenin kalitesini arttırmaya gelince…

 

Şayet siz bir ülkede eğitim politikalarını alt üst ettiyseniz, bilimden uzaklaştırıp, insanları düşündüğü takdirde tehlikeli varlıklar olarak algılamaya başladıysanız, okullarınızın fiziksel özelliklerinden müfredatına kadar her şeyinizden niteliksizlik akıyorsa, orada eğitimden bahsedemezsiniz. Bakın lüksten değil, nitelikten bahsediyorum.

 

Eğer bir öğretmen yeterli vasıflara sahip değilse mezun etmezsiniz. Mezun ettiyseniz, onu KPSS sınavına sokma terbiyesizliğine de girmezsiniz. Geçimini sağlayacak kadar maddi olanak sunar; fazlasını vererek kendisini geliştireceği ortam yaratırsınız; geliştirmezse hesabını sorarsınız. Bir bataklığın içerisinde debelenen ve mücadele gösteren insanlara ‘neden batıyorsun’ deme hakkınız yoktur.

 

Bu ülkede okuryazar olmak, eğitimli olmakla eşdeğer sayılmaya başladığı gün iş çığırından çıktı. Düşünce kabiliyetini yok sayıp, hatta düşünülmesinden rahatsızlık duyup, icat çıkaranları tu kaka, buna vesile olan öğretmeni de disipline aykırı davranışta bulunmakla itham ederseniz sonuç bu olur. Temelsiz gökdelenler dikersiniz ve ancak ilk depreme kadar dayanır.

 

Türkiye’nin eğitimde hep sıkıntıları oldu; ama hiç bu kadar perişan hale düşmemişti. Mesleki Yeterlilik Kurumu’na devredilen yetkilerle, bunun doğal sonucu olarak dayatılan 4 + 4 + 4 ya da parçalı müfredat sistemiyle sorunları çözmek yerine, binayı dinamitlediniz.

 

Üstelik anlaşılıyor ki yeni kabinede de Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı olacak. Bence Avcı gelmiş geçmiş en iyi (!) bakan. Çünkü bugüne kadar hükümetlerle birlikte değişen eğitim politikalarımız vardı. Sonra bu hükümetin içinde bakanlar değiştikçe eğitim politikası farklılaştı. Ama Nabi Avcı tarihi aşan bir insan…

 

Her sene bir uygulama yapıp, o sene sonunda hata yaptığını düşünerek sistemi değiştiren, kendisini aşmış biri ve anlaşılan o ki, yine bakan olacak. 13 yıl boyunca bu ülkede sorunsuz bir tane bile sınav yapmayı beceremeyen AKP hükümetleri ise, şimdi öğretmene kalite getirmekten bahsediyor. Adama önce ‘bir sınav yapmayı becer’ derler. Atanamayan öğretmenler skandalına değinmek bile anlamsız. Çok açık bir dram.

 

Peki söz eğitimden açılmışken bir başka fotoğraf daha ortaya koyalım. Bu ülkeyi 13 yıldır kumar ekonomisiyle yönetenler, hangi eğitimi verdiler de insanların kart kullanımından, finans kullanımına kadar olumlu sonuç beklediler?

 

Borsa, döviz, faiz üçgenine sıkıştırılmış ve bu yolla tüm üretim olanakları elinden alınmış bu ülkede herkes para konuşuyor. Ama borçtan ama doyumsuzluktan… Peki paranın ne olduğunu biliyor mu?

 

Bu kadar kumarbaz yarattık madem; S&P’nin yaptığı finansal okuryazarlık araştırmasındaki halimiz ne? 144 ülke içerisinde 120’inci olduk. Kime sorsanız parayı biliyor; ama ülkede dört temel sorudan üçünü bilenlerin oranı yüzde 23,6 çıkıyor. Sorular da riski dağıtmak, enflasyon, faiz ve bileşik faiz. Yani parayla ilgili herkesin bilmesi muhtemel konular. Ama durum içler acısı…

 

Velhasıl kelam eğitime bakıyorsunuz aynı, ekonomiye bakıyorsunuz durum benzer. Herkes bildiğini iddia ediyor ama kimse bilmiyor. Çünkü paranın üzerindeki rakamları bilmek kişiyi finans okuryazarı yapmadığı gibi, okullar açmak ve okuyup yazmayı öğretmek de sizi eğitime yönelik politika sahibi yapmaz.

 

Netice şu: Bu ülkede siyaset varlığını insanların cehaleti üzerine kurgulamıştır ve insanları cahil bırakmak için de elinden geleni yapmaktadır. Zira ancak sorgulamayan insanları yönetecek kapasiteye sahipler ve vatandaş sandığa gidip bu düzeysizliğin yaratılmasından birinci derecede sorumludur. Çocukları karşısında da, tarih karşısında da…

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir