Cognitive Dissonnace, Ekonomi ve Borsa

Bir kez daha Leon Festinger isimli bilim insanına hayran oldum. “Cognitive Dissonance (Bilişsel tutarsızlık)” başlıklı teorisini 1950’li yıllarda ortaya attığında hiç kabul görmemiş ve ciddi eleştiri almıştı.

Teorisi aslında toplum psikolojisi üzerineydi. Ama bu teori daha sonra hem genel olarak sosyal bilimlerde hem de direkt olarak psikoloji ilminde çığır açarken, benim yaklaşık 2 yıl süren bilimsel deneyimin de çıkış noktasını oluşturdu. Size kısaca teoriden bahsedeyim.  Teori çok basitçe şunu söylüyor; “Eğer bir kişinin inandığı bir şeyin tersini söylerseniz, o kişi inandığı şeyi daha şiddetle savunur hale gelir”.  Bu konuya ilişkin olarak çok sayıda örnek verilebilir.

  • Sigara içen birine sigaranın zararlarını anlattığınızda alacağınız cevaplardan bazıları şunlar olabilir ; “Bir tanıdığım vardı hayatında ağzına bir tane dahi sigara koymadı ama Akciğer kanserinden öldü.”  ya da “Adam ömür boyunca sigara içti 88 yaşında öldü”…
  • Borsadan hisse almış birine bu hissenin iyi bir hisse olmadığını satması gerektiğini söylerseniz  “Hocam senin bilmediğin şeyler var…” “O kadar biliyorsun sen ne kazandın?” “Elimdekini kapmaya çalışıyorlar, hepsi para babalarının uşağı”…
  • Bir seçmene oy verdiği partiyi kötülediğinizde, anında sizin desteklediğiniz partiye ilişkin onlarca kötü örnek getirecek, fikir ileri sürecek ve çok daha şiddetli savunmaya geçecektir…
  • Twitter’da herhangi bir konuda TT olan bir konuyu açıp bakın. Örneğin dünya kupası gibi bir konuda, konu ile alakalı olmayan inanılmaz laf sokmalar ve iç siyasete ilişkin atışmalar, küfürler vs…

İnsan beyni neden böyle reaksiyonlar veriyor? İşte Leon Festinger bunların üzerine ilim yaptı. İlk anda kabul görmeyen görüşleri daha sonra birçok deneye tabi tutuldu ve sosyal psikolojiye, toplumsal psikolojiye olan bakışı kökten değiştirdi. Festinger şöyle diyor;  İnsanların inandıkları şeyler var. Hissenin yukarı gideceğine inanıyor. Bir kişinin doğa üstü  güçlere sahip olduğuna inanıyor. Bir kişinin yalancı veya dolandırıcı olduğuna inanıyor. Dünyanın düz olduğuna inanıyor… Yani bu inanç ve beklentilere ters bir şey söylediğinizde beyinde ciddi bir huzursuzluk yaratıyorsunuz. Fakat bu huzursuzluk sizin aksini söylediğiniz şeyin o kişide yarattığı “doğru olması olasılığıdır.” İşte bu aşamada görüşünüze şiddetle karşı çıkıyor. Kendi görüşünü doğrulayan veya doğrulayacak birçok delili daha öne sürüyor. Bu yüzden de, aslında ikna etmek istediğiniz kişiler, yanlış fikre daha fazla bağlanıyorlar. Beyin milyonlarca yıllık gelişimini sürdürürken, özellikle stres artışına karşı, bu stresi azaltacak ve huzursuzluğunu giderecek muazzam yollar keşfetmiş. Bir kişi 8.70’den bir hisseyi almış ve hisse bir anda 7.70’e düşmüşse, “elimdekini kapmaya çalışıyorlar” ya da “şu an keriz silkeleme yapıyorlar, yukarı dönecek” diye kendini rahatlatıyor.  Eğer siz düşüşün devam edeceğini söylerseniz size şiddetle karşı çıkıyor ve kendi görüşünü destekleyen birçok yeni delil üretmeye başlıyor.

Bir yazınızda bir görüş beyan etmişseniz ve okuyucu bu görüşe katılmıyorsa, cognitive dissonance teorisine göre size inanılmaz ithamlarda bulunuyor. İtham eleştiri değildir. “Eleştiri” dediğinizde görüşler tartışılır ve doğru yol bulunur ama itham “niyet okumak, aklınızda veya niyetinizde olmayan bir konu hakkında kötü niyetli olduğunuzu söylemektir”.  Varsayın ki; şöyle bir twit attınız “Bugün inanılmaz güzel bir gün”. Adam sizi sevmez ve anında cevap verir “Senin gibi  tuzu kuru olanlara güzel bir gün, evine bir ekmek götüremeyen aç insanlar var”. Bunun anlamı şudur; “Sen egoistsin, başkalarını düşünmezsin, sen bunları umursamazsın da”. Bu kişiye cevap vermezseniz “gördün mü doğru söylüyorum ki; bir cevap bile yazamıyor” diye düşünerek mutlu olur. Ben de onların mutlu bu şekilde mutlu olmalarına izin veriyorum. Çünkü rahmetlik babam; “Cahille girdiğin hiç bir tartışmayı kazanamazsın” demişti. Eğer devam ederlerse engelliyorum ve bu sefer “eleştiriye gelemiyorsun” diye yazıyor.  Bal gibi ithamda bulunup bunu da eleştiri diye tanımlıyor.

Türkiye’de artık dini günleri kutlarsan, bir yerlere yaranmaya çalışan kişisin. Eğer milli bayramlarımızı kutlar ve Atatürk’e olan sevgini ilan edersen, CHP’li ve dolayısıyla HDP’ye destek veren gizli bir teröristsin. AKP’ye oy vermişsen, yalaka, rantçı ya da akılsızın tekisin.

Hayatım boyunca hiç bir kişinin ya da fikrin peşine takılmadım. Ben Atatürk hayranı, dindar ve milliyetçiyim. Milliyetçilik tanımım ise yaptığın işi en iyi şekilde yapmaktır. Çünkü herkes yaptığı işi en mükemmel şekilde yaparsa bu ülkeye en büyük katkıyı sağlar. Herkes üretimini iki katına çıkarsa GSYH iki katı büyür.

Bu yazımı okuyan sizler veya anne ve babalarınızın ödediği vergilerle, başarım üzerine devletim beni yurt dışına gönderdi (300 kişi sınava girdi 4 kişi yurt dışında yüksek lisans ve doktoraya hak kazandı) yüksek lisans ve doktora yaparak ülkeme döndüm ve üniversitelerde yeni beyinlerin yetiştirilmesine elimden geldiğince katkı yapmaya çalışıyorum. Yaptığım çalışmaları uluslararası alanda ses getirecek çalışmalar olacak şekilde organize ediyor ve bilim dünyasına da karınca kararınca katkı yapmaya çalışıyorum.

Bunları niçin yazdım? Son günlerde yazdığım iki yazıya itirazlar var ve birçok kişi mail yoluyla inanılmaz ithamlarda suçlamalarda bulundular. Bunlara göre, AKP’nin uşağı oldum. Gerçekleri yazmaya korkuyorum. Kendime yeni yönetimde bir koltuk ayarlamaya çalışıyorum vs… Şunu bilin ki; bu kardeşiniz sadece doğru bildiği şeyleri yazar ve yazdıklarında da samimidir. Çünkü  şuna inanır. İlmimiz ve kalemimiz elimizdeki sihirli değnektir ama o sihri insanları kandırmak, gerçek görüşleri aktarmamak, gizlemek, bir köşe ya da koltuk kapmak için kullanırsak sihir kaybolur.  Yazdığım her yazıyı da Allah’ın bana verdiği ilmin zekatı olarak görüyorum.   İçinde itham olmayan, makul ve eleştirisel mesajları mutlaka dikkate alıyorum. Örneğin, Engin Gürsel İsimli okuyucum son yazımın altına şöyle bir yorum yazmış.

“Sizi zevkle ve sürekli takip ediyorum. Pek yorum yazmıyorum ancak şunu vurgulamak istedim. Yeni bakan Bayraktar’la ilgili yorumlar sanki Ali Babacan ya da Mehmet Şimşek gibi bir kişiymiş gibi yapılıyor. Bence yabancıların anlayamadığı ya da anladığı en önemli konu Bayraktar’ın damat özelliği… Hangi demokratik düzende bir siyasi yönetici bu derece yakınını böyle bir göreve atar ve o kişi de bunu kabul eder? Anlayamadığım, siz dahil bütün ekonomi yorumcuları bunu vurgulamıyor. Bence görmüyor olamazsınız. Hiç değilse kendi bloglarınızda bunu irdelemeli dile getirmelisiniz diye düşünüyorum.  Selamlar, sevgiler”

Bu yoruma karşılık ben de aşağıdaki cevabı yazdım…

“Engin bey mesajınız için teşekkür ederim. Bahsettiğiniz sorun bir ekonomi sorunu değil, etik, sosyal ve toplumsal değerler, sosyal psikoloji sorunudur. Olayı şöyle düşünün… Ekonominin patronu X kişisi olsaydı ve aynı açıklamaları yapsaydı ben nasıl yorumlardım? Objektif bakmaya çalışıyorum, fakat söylediğiniz konu, yani damat olması kredibilite ve itibar konusunda zaten Albayrak’ı 100 metrelik yarışta en az 20 metre geriden başlatıyor. Ben de yazımda kişilerden bağımsız olarak “Albayrak ne yaparsa kredibilite kazanır” sorusunun cevabını vermeye çalıştım.”

Engin bey sağ olsun bu cevabıma cevap vermiş ve teşekkür etmiş.  

Şunu unutmayalım; Türkiye ekonomisinde sorunlar var mıdır? Evet vardır ve bu sorunlar çok ağır sorunlardır? Bu sorunların kaynağına  ve nasıl geliştiğine ilişkin zaten önceden yazdığım birçok yazı var. Ayrıca “Para Harekatı” kitabım zaten ülkelerin geçirdiği ekonomik krizler üzerinedir. Bu kitabın sonuna doğru, kitabın kahramanı Hülya net bir şekilde şunu söylüyor. İster devlet, ister işletmeler, isterse hane halkı eğer gelecekte kazanacaklarını düşündükleri gelirleri bugünden borçlanarak harcıyorlarsa kriz yaşarlar. Çünkü borçlanarak geleceği harcamak sürdürülebilir değildir. Kriz geçiren ülkelerde ya devlet, ya işletmeler ya da hanehalkı mutlaka aşırı borçlanmışlar ve bir süre sonra bu sürdürülemez hale gelmiştir. Bir ülkenin tüm borçları (Devlet+Özel sektör) GSYH (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla)’nın büyüme oranından daha hızlı büyüyorsa bu sürdürülebilir bir durum değildir. Örneğin Meksika ve Arjantin krizleri Devletin borçluluğunun artmasından kaynaklanmıştır.  Ama Asya krizinde devletlerin borcu çok makul iken işletmelerin borçları devasa oranlarda büyümüş ve bu işletmelerin verimliliği düştüğü için kriz gelmiştir. Öte yandan Japonya’nın 1990’lı yıllarda geçirdiği ve hala belini doğrultamadığı kriz, hane halkının aşırı borçlanarak konut yatırımları yapmaları sonrasında,  konut fiyatlarının düşmesiyle ortaya çıkan, yani hane halkının aşırı borçluluğundan kaynaklanan bir krizdir. Türkiye şu an Asya krizi öncesindeki duruma benzemektedir. Yani işletmeler ve hanehalkı çok borçludur. Bu da tamamıyla izlenen ekonomik politikanın (büyüme olsun da ne olursa olsun) bir sonucudur.

Unutmayınız ki bir ülkedeki uzun vadeli büyüme, iş gücü ve sermaye verimliliğindeki büyümeye eşittir. Kısa vadede büyüme yüksek rakamlara çıkabilir. Ama eninde sonunda geri çekilir ve olması gereken seviyeye oturur. Asya Krizi öncesinde Paul Krugman Asya Ülkelerinindeki iş gücü ve sermaye verimliliği artışının negatif seviyelere düşmesine rağmen yıllık ortalama büyüme oranlarının %8-9  seviyesinde gittiğini görünce, Asya krizinin gelmekte olduğunu 1995’de bilimsel bir makale olarak  yazmış ve 1997’de Asya krizi patlak vermişti. Eğer büyüme oranını işgücü+Sermaye verimliliğinden yüksek gidiyorsa ve bu belirli bir süre devam ediyorsa, bir krizle ortalama büyümenin altına sert bir şekilde iniyorsunuz ve daha sonra ortalamaya doğru yaklaşıyorsunuz. Bu tür krizlerin şiddeti ise, ne kadar bir süre ile  hormonlu büyüdüğünüze göre değişiyor. Zaten hormonlu büyüme sonrasında kriz gelmesinin sebebi, bu büyüme aşamasında borçların büyüme hızından daha fazla artıyor olmasıdır. Borçlar artmamış olsa zaten büyüme olmaz. Çünkü Türkiye’nin kronik hastalığı borç almadan büyüyememesidir. Geçirdiğimiz bütün krizler dış ödemeler dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. İŞTE! bu kronik hastalığa çözüm bulacak olan ve bu büyüme yapısını baştan aşağı değiştirecek, hukuksal ve kurumsal  reformları yapacak bir ekonomi yönetimi, bu ülkeye en büyük hizmeti yapmış, çocuklarımıza güzel bir gelecek hazırlayan ekonomi yönetimi olacaktır.  Var olan yapıyı değiştirme amacı var mı? Ben görmüyorum. Şu an zaten kısa vadede faizleri artırarak veya başka yollarla günü kurtarma yoluna gideceğiz. Halbuki 5 yıllık bir süre için iktidara gelmiş olan ekonomi yönetimi eğer bugün başlasa, inanın 4-5 yıl sonra tüm yapıyı çok sağlıklı bir zemin üzerine oturtarak, tarihe geçecek bir başarıya imza atabilir. Ama sorun şu ki, bu tür bir yapısal değişim inanılmaz sancılı olur ve zaten ekonomi yönetimi de bence böyle bir maliyete katlanmak istemiyor. Fakat bu yapısal dönüşüm gerçekleşmediği sürece ekonominin kendi dinamikleri bunu yapmak zorunda bırakacaktır.

Şu an çok hassas bir dönemdeyiz ve insanlar maalesef geleceğe güvenle bakmıyorlar. Eğer GÜVEN kristali çatlamışsa, insanlar para harcamaz, nakit akışı bozulur, kredi verseniz de kimse almaz. İşletmeler alacaklarını tahsilde zorlanırlar, kredi bulmak istediklerinde kimse kredi vermez. Bu kısır döngü bir başladı mı kriz derinleşir. Kimse 2001 krizi gibi bir kriz beklemesin. 2001’de bant içinde dalgalanan sabit kurdaydık ve kur patlamış bir gecede varlıkların değerleri dolar bazında yarı yarıya düşmüştü. Şu an serbest dalgalı kurdayız ve bu durum 2001 gibi ani patlamalar yaratmaz ama zaman zaman spazm olarak karşımıza çıkar. Bu spazmlar reel sektörü ve özellikle de borçlu olanları sarsmaya başlar. Bankalara kredi geri ödemelerinde sorunlar olur. Dolayısıyla doların sert artışından dolayı değil, bankacılık ayağından kriz gelir. Şu an en büyük sıkıntı firmaların bankalara yaptıkları borç yapılandırma başvuruları ile artan “geri ödenemeyen krediler” konusudur. Bankacılık sistemi enerji sektörüne 350 milyar TL civarında kredi vermiş durumda olup, birçok enerji şirketi zararda ve esas faaliyetinden kazandığını bankaya ödüyor. Elektriğe çok ciddi bir zam yapılmazsa, bu enerji şirketleri bankacılık kesiminde ciddi bir riski var. Dolara değil, bankacılık sistemine odaklanmak lazım.  Her ne kadar “bankalarımızın sermaye yeterlilik rasyoları yüksek” savunması yapılsa da, bankacılık sektörü kendi özellikleri  ve yapısı gereği krizlere meyillidir ve birçok ülke bunu defalarca yaşamıştır. Unutulmamalı ki 1998 yılında Dünya Bankasının Camelot rating sistemine göre  Arjantin Bankacılık sistemi gelişmekte olan ülkeler için en iyi ikinci ülkeydi. Fakat 3 yıl sonra 2001’de Arjantin’de bankacılık sistemi yok. Şu an bankacılık sistemine “siz de taşın altına elinizi koyun” demek yerine “Sizin sorunlarınızı nasıl çözeriz ne yapalım” diye sormak gerekir.

BORSA

Borsa hakkında kapsamlı bir yazı yazacağımı belirtmiştim ama yukarıdaki yazı çok uzayınca, kapsamlı yazıyı sonraya bırakıyorum. Kısaca borsaya bakalım.  Geçen hafta önemli uluslararası borsalar içinde  dünyada düşen tek borsaydık. Bankalara ve özellikle de Garanti Bankasına gelen satış endeksin 93 bin seviyesindeki desteğini kırarak 88.168 seviyesine kadar düşmesine neden oldu. BIST100 endeksi haftayı 90 bine yakın kapattı.

Aşağıdaki grafikte endeksin haftalık hareketleri veriliyor.

Geçen hafta tarihi en yüksek haftalık işlem miktarı ile gerileme oldu. Bildiğiniz üzere cuma akşamı Fitch notumuzu düşürdü. Fitch’in toplantısı ve not düşürmesi bekleniyordu. Geçen haftaki yoğun satışın bir sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Bu haftaya başlarken Fitch kararı nedeniyle borsa düşüşle açılabilir ama Fitch notumuzu düşürdü diye satmaya da gerek yok. Endeks %61.8 fibonacci çizgisine kadar gelmiş. Bu hafta buradan bir tepki beklenebilir fakat bu tepkinin en fazla 93-94 bin aralığına kadar olacağını,  sağlıklı ve güçlü bir yukarı trendin başlamayacağını düşünüyorum. Endeks açılışta bin puanlık bir gerileme yapabilir ve bu normaldir, fakat asıl önemli olan şey, ilk 5-10 dakikada gördüğü dibin altına seans içinde tekrar gelmemesidir. Eğer ilk gördüğü dibi daha sonra seansın ilerleyen saatlerinde  aşağı kırarsa satışlar hızlanır, fakat bu bölgede ayı tuzağı yapabilirler. 60 dakikalık bazda eğer işlem miktarı 280-300 milyon lota ulaşırsa ve satışlar geliyorsa,  kısa vadeli bir dip oluşuyor anlamına gelir ve yukarı hareket beklerim. Eğer 60 dk’.lık bazda işlem miktarı 280-300 milyon lota ulaşırsa fakat düşmek yerine yukarı hareket yaparsa hafta içinde 92-94 bin civarlarına kadar olabilecek yükselişin ilk sinyali olabilir.

Kalın sağlıcakla

Paranız sağlığınızı bozmasın…

“Cognitive Dissonnace, Ekonomi ve Borsa” ile ilgili 17 yorum

  1. Merhaba,
    Yazınızı diğer tüm yazılarınız gibi ilgi ile okudum.
    Her yazınızda olduğu gibi bu yazınızda da başka bir bakış açısı kazandırmaya çalışmışsınız.
    Borsada meydana gelene neredeyse her olay için bakış açımızı genişletecek ve önümüzü açaçak nitelikte yazılar yazıyorsunuz.
    Adeta deniz feneri gibisiniz.
    Emeğiniz ve ilginiz için teşekkür ederim.
    Selamlar ve Saygılar.

  2. Yazdıklarınıza katılıyorum, Hastalığı teşhisiniz doğru, emsal, benzer hastalık örneklerinizde isabetli, BAKAN için söyledikleriniz de doğru, Tedavinin uzun süreceğini de biliyorum. Benim isteğim; 1-Fert olarak nasıl tedbirler alınmalı, bir çok takipçin de aslında bu Krizden nasıl karlı çıkarım dersinde 2-Ülke nasıl kurtulur. Yeni tek kuruş borç almadan nasıl büyürüz, 3-Yiğit Bulut için çok övgü dolu yazılar yazdın. Yiğit Bulut da bu konuda sizin için hayal kırıklığı oldu mu?
    NOT:Yurt dışında bu ülkenin parası ile eğitim görüp ülkesine dönenlere teşekkür ederim… Maalesef, bir çok arkadaşım para için yurt dışında kaldı.. Çok paraları oldu.. mutsuzlar.. zamanında dönmediklerine çok pişmanlar… Selam ve Dua ile

  3. Merhaba Yaşar hocam.
    20 yılı aşkın sizi izlemişliğim var ve çizginizi değiştirdiğinizi görmedim.
    Bu yazınızda olduğunu-gördüğünüzü yazmışsınız. Anlatımınız ise kısa ve çarpıcı.
    Kucak dolusu saygımı ve daha fazla sevgimi sunarım..

  4. Teşekkürler hocam yıllardır takip eder yorumlarnda bu kadar tarafsız ve anlaşılır yol gösterici bir kişi daha bilmem. Ama tabiki yaznzda da belirttğiniz gibi insanları inandıklarındansa. Asl olanı görebilmesini sağlamak hiç kolay değil. Saygılar .

  5. Merhaba Yaşar Hocam
    Ben tıp doktoruyum hatta sizinle birkaç sene evvel Kadıköy şifa Hastanesinde görüşmüştük
    Türk insanının gelecekle ilgili planı bize birşey olmaz hesabıdır. Kötü birşey olduğu zaman neden hep başkalarıdır. Sorunun çözümü için ne yapmamız gerektiği daha önceleri neleri yanlış yaptığımızı sorgulamayız. Cari açık bizim için(bakan söylemi) para bulduğumuzu sürece sorun olarak kabul edilmemiştir. Para bulunmadığı zaman ne yapacağımızı gösteren B planımız yoktur. Bana göre çok akıllı insanlar problem ortaya gelmeden tedbir alıp problemi çözenler. akıllı insanlar problemle karşılaştığında aldığı tedbirlerle problemi çözenler akılsız insanlarsa problemle beraber yaşayıp bana bize birşey olmaz edebiyatı yapanlardır. Lütfen artık herkes hepimiz işlerimizi menfaatimize ters olsada düzgün yapalım. Adam kayırmacılık adaletsizlik yapmayalım. Millet olarak başka şansımız yoktur. Aynı yanlışlarla devam edersek ödeyeceğimiz bedel her geçen zaman süresince artacaktır.Teşekkürler

    1. Ali Bey, söylediklerinize katılmamak mümkün değil. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      1. Yaşar Bey teşekkürler
        Sizleri devamlı takip etmekteyim. Düşünceleriniz, hayata bakışınız bekimkiyle yakın paralellikte. Cevabınız için teşekkür ederim

  6. YAZINIZ HARİKA SADECE EKONOMİ DEGİL BANA GÖRE TÜM ÜLKE PİSİKALOJİSİNİ İRDELEMİŞSİNİZ İLGİ İLE TAKİP ETMEYE DEVAM EDİCEM. KOLAY GELSİN.

  7. Emeğinize ve yorumlarınıza sağlık hocam, teşekkür ederim.
    Evet, dediğiniz tepkiyi bünyemde yaşıyor olsam da yaklaşık 6 aydır yazılarınızı ve yayınlarınız büyük ilgi ve saygıyla takip ediyorum ve günün sonunda ne haklı çıktığınızı kendi gözlerimle görüyorum.
    Not: Borsa için detaylı yazınızı bekliyorum :)

  8. Hocam 10 yıldır sizi takip ediyorum.Bağımsız ve özgür bir insan olma özelliğinizi kaybetmiyorsunuz.İşte bunları kaybetmediğiniz için , bakış açınız ve saptamalarınız doğru oluyor.Ben şahsen bir yorumcuyu dinlerken maaşı nerden aldığına bakıyorum veya nerden geçindiğine. Genelde o kişiye inanmam bu açıdan mümkün oluyor.Siz kazancınızı maaşınızı bilginizden alıyorsunuz.Eğitimci olduğunuz için insanlar size bir şeyler öğrenmek için başvuruyor benim gibi.3 tane ders aldım ücret ödedim(borfin).Eğer burdan az da olsa bir kazancınız varsa sonuna kadar helal olsun.Evet sorun nasıl varolduğunuz sorunudur.Ben facebook sayfasında sizi ekonomi bakanına danışman olarak önerdim.Özgür demirtaşı önerdim.Eğer bugün bu konuda öneri verecek cesareti buluyorsam;bu sizin sayenizde oldu.

    1. Necmettin Bey,
      eğitimlerime katılarak sadece bana değil, zor şartlarda okumakta olan fakir kız çocuklarına da destek oldunuz. Bu güzel sözler için çok teşekkür ederim.

  9. Sizi sürekli okurum, elimden geldiğince anlamaya, faydalanmaya çalışırım. Bunun tek nedeni size olan güvenim, bizleri karşılıksız, hesapsız, çıkarsız bilgilendirme azminiz ve faydalı olabilme amacınıza duyduğum inanç ve saygıdır. Ülkemiz insanları ve ülkemiz için yaptığınız tüm iyi niyetli çabalar asla gözardı edilemez.Bence okurlarınızın tamamı bu bilinçte insanlar.Bizlere kattığınız herşey için çok teşekkürler. Siz sadece ekonomik analiz yapmıyorsunuz, yazılarınızda insanlığı, pekçok ahlaki değeri de konu ederek bizi çok yönlü besliyorsunuz. Sizin gibi kaliteli insanların sayısı arttıkça geleceğe daha umutlu bakabiliriz.

    1. Mevhibe hanım, aslında kadın okuyucularımın sayısı azdır. Genellikle yorum veya mesaj almam. Ama bu mesaj bir kadın okuyucumdan geldiği için inanın çok daha değerli. Çünkü kadınların çok güçlü önsezileri ve sağduyuları olduğunu biliyorum. Aslında Daniel Kahneman da yaptığı deneysel çalışmalarda, yatırım konularında da kadınların erkeklere göre çok daha başarılı olduğunu gösterdi. Mesajınız için sonsuz teşekkürler..

  10. Yaşar Hocam,
    Tam olarak anlattığınız gibi benim de hislerim.
    Eksiği yok fazlası var gerçekten. Daha güzel anlatılamazdı kaleme aldığınız sözler.

    Yüreğinize, emeğinize, karakterinize, duruşunuza, varlığınıza sağlık.

    Teşekkürler.

  11. Neye göre kendinizi dindar olarak tanımlıyorsunuz? Islam dinine inanıyorsaniz böyle bir tanimlama veya kategori yok orada. Belki “bir dine inanıyorum” anlaminda kullandiniz ama ne gerek vardı? Boyle kimse sormadan yapilan tanimlamalar insani zor durumda birakir, cunku insanin başına her şey gelebilir ve geldiginde birileri “bu da dindarim diye geçiniyordu” diyebilir, haksiz da olmaz. Kendinizi gereksiz riske atmaniz temelde matematikle ugrasan biri olarak gercek bir bilişsel celiski olusturmuş.
    Yaziniz benim icin moral bozucu oldu.

  12. Yaşar Hocam, günlerdir analiz bekliyoruz, yazmanızı bekliyoruz, endeks 94 bine dayandı, yön gösterecek bir fener arıyoruz, ayrıca yabancı takas oranı düşüyor mu? analizinizde belirtirseniz çok seviniriz.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir